YORGUN MUDUR DEMOKRATIM



 YORGUN MUDUR DEMOKRATIM?


"Karanlık yollardan geçtik
Zehir gibi sular içtik"

7 Haziran 2015 günü Cemal'le No.51'in kütüphanesinde oturmuş seçim sonuçlarına sevinmiştik. AKP tek başına iktidar olamamıştı. Konya, AKP'den bağımsız seçim sonuçlarını kutluyordu. Aradan 9 yıl geçmiş. Biz o zaman nişanlı bile değildik. Sonra her seçimde ümitle bekledik. İnansak da inanmasak da değişimi arzuladık. 24 Haziran seçimleri Cemal'in doğum gününe denk gelmişti, doğum günü masası öylece kalmıştı. Sonra 2019 yerel seçimleri. İmamoğlu'nun ikinci kez kazanışında metrobüsteydik, metrobüsün camından o kalabalığı seyredip sevindik. Sevindiğimiz şey neydi? Aslında bu sevinç çoklu şeyleri içinde barındıran ve galiba oturup kimsenin analiz etmeye yanaşmadığı bir şeydi. 

Sahi bizlerin istediği neydi? İşte halk hep aynı adamı seçip duruyordu, adam kazanıp duruyordu ya neydi istediklerimiz. Kimdi bu halk? Sadece attığı parti iktidara gelen mi halk oluyordu? Ya iktidara gelemeyenlere oy atan onları da bir halk seçmiyor muydu? Halk dediğimiz şey "böyle yekpare kristal top" muydu ki biz o kristal topa uzaktan bakakalıyorduk. İşte biz de halktık neticede. Geçim sıkıntısına dalmış, türlü haksızlıklara uğramış, taksitlere boğulmuş ve neticede otuz olmuştuk. Halk denen şey bu değil midir? Bu ülkede halk denen şey tam olarak budur. Savaşan, didinen, tırnağıyla kazıyan, kanırtan, hesap yapan ve bence çokça hesap yapandır. 

Üniversite yıllarında ekonomik refahı ve özgürlüğü bir şekilde tatmış bizler otuzumuzu hiç böyle hayal etmemiştik. Önümüze konulan her şeyi o yıllara referansla reddedişimiz bundandı. Daha iyisi olacaktı, daha iyisi olacak sanmıştık ama olmadı. 

Ekonomi kötüyken insana telkin edilen şey "Eğ başını, al maaşını. Sakın ola ses çıkarma. Haksızlıklara göz yum." oluyor. İşsiz kalmaman için, aç kalmaman için, oluşturduysan iyi kötü bir konfor alanı onu kaybetmemen için. Bir yerde belki bu da doğrudur ve işlerliği de vardır. Biz aynı kalmayı tercih ettik, bize biçilen her şeyi reddettik. Bize hep bir şey biçiliyor. Anadan babadan bir şey kalmamış insanlara hep bir şey biçiliyor. Memur ol ama ses çıkartma, emeğinin karşılığını veren patrona minnet et, el ayak öğcele, devletin senin verginle sana yaptıklarına tapın, sanat sepet işi senin neyine. Bitmiyor bu biçilen donlar. O donları reddedince şakasız açlık ve soğuk sizi karşılıyor. 

2022 yılında Konya'da belediyenin iki ayrı birimine başvurdum. Açıkçası liyakatten yana hala umutluydum. Bana "Siz abartıyorsunuz, likakat var. Muhalif insanlar da var." dedikleri için bu durumu deneyimlemek istedim. Kendi memleketimde, memleketimin çocuklarına eğitim verecektim. Üstelik ben de bu şehirde yaşamıyor muydum? Bu şehre hazineden aktarılan parada hakkım yok muydu? Kendi şehrimde üç kuruşa da olsa en azından sigotalı çalışamayacak mıydım. Ücretsiz kartta veriyorlardı (burada izninizle gülüyorum). Hem insanın muhalif olduğunu anlamak için de bir altı ay filan geçmesi lazımdı. Alnımızda da yazmıyordu ya onlara oy atmadığımız. Mülakat denilen o şeyde alanımla ilgili soruları eksiksiz cevapladım. Alan dışındaki sorularda en sevdiğim film ve kitaba gelince galiba elendim. Bilmiyorum. Ama mülakat sırasında yarım saat bile beklemek istemeyenlerin, ellerinde telefonla birilerini arayarak araya kendilerini aldırmaya çalıştıkları o kurumlarda kendim olarak var olacağıma olan inancım dağıldı gitti. Aynı kurumlarda eğitimsiz, alan dışı insanların işe girdiğini gördükten sonra "bir acı yel kaldı". Bütün bu olanlar liyakatle işe girilebilinen, halk çocuklarının yüzünü güldürecek o ülkenin hiç olmadığını ve artık olamayacağını gösteriyordu. 

6 Şubat depremi ve ardından yapılan 2023 yılı genel seçimleri. 

6 Şubat ve sonrasında olanlar üst paragrafta anlattığım o basit şeyin tüm ülkede nasıl yayıldığını ve yayılan o şeyin nasıl da insan canını hiçe saydığını gösterdi bize. Kurumların ailelere peşkeş çekildiğini ve bu peşkeş sonucunda millete ait olanın nasıl tekrar millete satıldığını canlı yayınlarda izledik. 6 Şubat atlatılacak bir şey değildi, atlatamadık.

Hemen ardından gelen o seçimde şiddetli bir şekilde istedik. Değişim. Kendi vatandaşını göçük altında bırakan bir hükümetin gitmesi, adaletin sağlanması, adil bir yönetim için değişim. Gelenin aynı zaman da gidebileceği bir yönetim. Ülkenin, kavramların, dinin vedahi içine katacağımız her şeyin mülke dönüşmediği gasp edilmediği bir yönetim. Olmadı.

Ve 31 Mart geldi. Konya'da yaşadığımız için bizim bir beklentimiz de yoktu, oyları düşerse belki sosyal belediyecilik anlayışına dönerler diye umut ediyorduk. Seçim öncesi iktidar Ankara ve İstanbul belediyelerinin yaptıkları her şeyle dalga geçtiler. Anne kart, çocukların sütü, yurtlar, Kent Lokantası, çorba dağıtımı. Bütün bu saydıklarım sıkışmış ekonomide unutulmuş halkın elinden tutan hizmetlerdi. Bununla dalga geçen iktidar halkı bu hizmetlere muhtaç bir ekonomiye sürüklemişti. Halktan kopuk ve halka düşman.

Sadece iktidar mı halktan kopmuştu ve halka düşmandı? Bu talana ses çıkartmayan kendi çocuğu tok diye aç çocukları görmeyen, güvenli sitelerde mutlu hayatlar süren ve bu düzenin devam etmesini dileyen insanlar da lanetlenmeyi hak etmiyorlar mı? Devlet okullarının önünden geçip de bu pahalılıkta beslenme çantasına ne koyuyorlar diye düşünmüyorsanız oturup kendinizi sorgulayın derim.  Ama "tabi siz bir şekilde doğmuş olan bu çocukları her bakımdan yetersiz görüdüğünüz için insanca yaşamalarına karşısınız"

31 Mart seçimleri işte bu yüzden önemli geliyor bana. Haritanın renklenmesi, Akp'nin dokuz yıl aradan sonra ikinci parti olması filan da ayrıca sevindirici olmakla birlikte en önemli kazanım sosyal belediyeciliğin yayılacağına dair duyduğum o umut. Öğün atlayan, sağlıklı gıdaya erişemeyen, eğitim alamayan çocuklara ve annelere ulaşacak bir elin umudu. 2028 şu an önemli değil, 2028'e kadarki o süreç birileri için daha karanlık geçmeyecek sevinci ve bu sevince tutunmak.













Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NELYUBOV (SEVGİSİZ) FİLMİ YA DA KÖR KÖR PARMAĞIM GÖZÜNE

Feminist Filmler Listesi, Feminist Film Listesi ya da Kişisel Kadın Filmleri Listem

Ahmet Amca

DANTE'NİN CEHENNEMİ ve THE GOOD PLACE

Yeşilin Kızı Anne ya da artık Anne White An E