Kayıtlar

gündelik etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

KÖTÜ GİDEN EKONOMİ VE PAZARTESİ RUTİNİ

Resim
 KÖTÜ GİDEN EKONOMİ VE PAZARTESİ RUTİNİ Malum ekonomi sınırları zorlayacak kadar kötü. Kötü olmasının yanında ciddi manada yapabilecek bir şeyin olmaması da ayrıca zorluyor kişiyi. Bir şekilde insan ayakta kalmaya çalışırken üstten bir bakışla gelen öneriler insanı çileden çıkarıyor. Tek kötü giden de ekomoni değil üstelik. Belki de kötü gidişin son aşaması ekonomik oldu. Benim sözünü etmek istediğim şey maalesef bunlardan pek uzak değil. Beni dara düşüren bunlardan uzak kalamayışımız. Bir şey üretiyorsanız içinde bulunduğunuz her şey elbet sizi etkiliyor. Ama yapmanız gereken şeyleri yapamaz hale getiriyor. Bütün görme işiniz o şeye odaklandığı için sadece o şeyle ilgili olmaya başlıyorsunuz. İlgisiz olan şeyleri de o şeyle ilişkilendirip sağlıklı görmeyi yok ediyorsunuz. Bu da kanımca çıkmazı yeniden üretiyor, yarar sağlamıyor, öfke akışında hedef vurulamıyor.  Ben bu çıkmazı İstanbul'da metrobüse her bindiğim zaman yaşardım. Metrobüse binmek zorundaydım mesela. Alternatifim yokt

SON KIŞ, SON ORUÇ

 SON KIŞ, SON ORUÇ Ramazan yaklaşırken öğrencilerimle ramazan hakkında sohbet ettik birkaç gün önce. Onların yaşındayken benim tuttuğum oruçlardan bahsettim. Üç yıl İstanbul'da yaşayınca Ramazan ayı artık özelliğini yitiren bir şey oluyor. Çünkü bir ibadetten ziyade hoş bir zaman dilimidir bu ay benim nazarımda. Ailecek yapılan, bir aya vurulmuş bir aktivite. Şehrin dahil olduğu, sokakların ve işletmelerin, çay ocaklarının, ibadethanelerin bu ayda sözünün geçmesi.  Tabi şehir ben çocukken dahil değildi bu aya. Ben çocukken bir mahalle vardı ve bu ay o mahallenin içinde geçerdi. Kış günlerine denk gelen oruç toplam kaç saat sürerdi? Belki beş, belki altıda okunan akşam ezanıyla, açlık ya da susuzluk hissedilmezdi bile. Öğlen okula giderdik. Akşam ezanı son derse denk gelirdi. Son ders din kültürü dersine denk geldiği zaman bütün sınıf kendi sırasına sofra açardı. Herkes bir mandalina, bir ekmek parçası ile öğretmenin masasına koşardı. Sessizce beklerdik ezanı. Bir arkadaş pencereyi

ŞEHRİN YÜZÜNÜ HAFIZAYA EKLEMEK: KONYA SOKAKLARI VE TÜRBELER

Resim
 ŞEHRİN YÜZÜNÜ HAFIZAYA EKLEMEK: KONYA SOKAKLARI VE TÜRBELER Analog makineye ne vakit yeni bir film taksak şehrin belirli yerlerini çekme ihtiyacı hissediyorum. Yok olan şeyleri fark edebilmek için bu gerekli. Bir gün bile sürmüyor anısı olan şeyleri yıkmak. Mevlana'nın karşısındaki bir devlet binasını da öyle yıkmışlar. Bir boşluk var burada demese Cemal, fark etmek zor olurdu. Unutmamak için iz sürüyoruz. Bir şekilde kaydediyoruz. Bazıları analog bazıları dijital şehir manzaralarını buraya ekleyeceğim. Anısı olana hürmetle. İlk durak Konevi Türbesi. Muazzam bir güzelliği var. Bu kadar estetik bir türbe görmemiştim. Umarım yenileme yapmazlar. İkinci durağımız Ateşbazı Veli Türbesi. Mevlana'nın aşçısıymış bu zaat. İsmi güzel olan bu türbe yenilenmiş. Büyük bir düzlüğe bakıyor. Güzel bir hiçlik hissi yani. Hazretlerinin yattığı yer yeşil ışıklandırılmış. Görünce kahkaha atmıştım Allah affetsin. Ve artık olmayan bir çarşı var sırada: Mevlana Çarşısı. Önünde bir abla simit satardı

İNSANIN ACAYİP KISA TARİHİ YA DA BORGES ÖYKÜCÜLÜĞENE GİRİŞ I

Resim
  İNSANIN ACAYİP KISA TARİHİ YA DA BORGES ÖYKÜCÜLÜĞÜNE GİRİŞ I Yakın zamanda, Aykut Ertuğrul'un 'mümkün öykülerin en iyisi' adlı öykü kitabını bitirip üzerine yazmıştım. Hastalık sebebiyle karantina sürecinde evde olmayacağım için bir kırtasiyeye girip Güray Süngü'nün İnsanın Acayip Kısa Tarihi'ni aldım. Aykut Ertuğrul da arka kapakta bir yazı yazmış. Ohh ne güzel. Okuma çizgisi beliriyor. Aykut Ertuğrul da Borges'e selam ediyordu, Güray Süngü de. O zaman bismillah. Kitapta aşk ve acı, acı sebebiyle aşktan vazgeçme, sonra tekrar aşk ve acıyı seçme ve kendinden geçme, sanırım en sonunda insan-ı kamil olma var diyebiliriz. Bu uzun öyküyü böyle özetlemek ne kadar doğru orasını da kestiremiyorum şu an. Aslında kitabın dili bu saydığım hiçbir şeyi asla çağrıştırmıyor. Ama coğrafyanın da etkisiyle bu sonuca ulaşıyorsunuz. Öykü hafızasını kaybetmiş bir adamın uyanması ile başlıyor. Ya da ayılıyor ya da kendine geliyor. Öncesi olmadığı için başlangıçtan da emin olunamaz

"mümkün öykülerin en iyisi" ve Çelişkilenmek

Resim
 "mümkün öykülerin en iyisi" ve Çelişkilenmek Aykut Ertuğrul'un iki parçadan oluşan öykü kitabını okumaya başlamadan önce ne ile karşılaşmak istediğimi şöyle bir zihnimden geçirdim. Bütün yaşanmışlıklarını, hassasiyetlerini ve öykü tekniklerinin imkanlarını. Sahip olduğu hassasiyetleri satır aralarından çıkarmak istedim. Var olan bir insanın var olan yaşamını var ettiği bir şeyin içinde gözlemlemek arzusu. Her kitapta bunu arzulamaz insan. Orhan Pamuk okurken arzularım mesela. İstanbul dışında bir şehri anlatan kitaplarda da bu arzu canlanır.  Bütün bunlara sırtımı dayayarak okumaya başladım öyküleri. İlk öykü Kuyudakiler. Kuyu denince akla gelen kıssalar vardır. Susturdum onları. Başka bir şeyler bekledim. Birbirine bağlanan bir öykü, güzel bir dil. Merak ediyor insan, sonra dilin akıcılığına da kanıyor. Öykü bitince kuyu kelimesinin çağrışımları tekrar zihnime üşüşüyor. Öyküde geçen Kabil, Davut ve Yusuf. Ters köşe bir şeyler bekliyor insan. Çünkü böylesine aşina olan ş
Resim
  KUĞULU’YA KAR YAĞAR Bir daha öyle kar yağmadı. Selda'ya. Bir cam vardı dükkânda. İşhanının arkasına bakardı. Katlı otoparkı yıkıyorlar, yıkıntılar kar altında kalmış. Otoparkın karartısı ortadan kalkınca düz bir genişlik görünmeye başladı. Kar yağdıkça tatil verilir mi diye bu aralıktan anlamaya çalışırdık. Kapımız ise merdivenlerin solunda, karanlıkta kalırdı. Gelip geçenlerin sesleri vardı. Birkaç adam merdivenlerden aşağı sarkıp sigara içer ve merakla bakardı bu yana. Işıklar yanıp söner, camda bir sürü garip eşya. Kapımızı ancak bilen birileri açardı. Su ısıtıcısının kapağı açık kaynayan suyun buharı etrafı ısıtıyor. İkindi olmaya başladığı vakit petekler yanmayı bırakıyor. Elektrikli bir ısıtıcı kendini ısıtıyor. Kapı şangır şangır açıldı. Müşteri değil. “Selda bizi Ankara’ya çağırıyor. Yılbaşı için.” Dükkan var diyoruz. Aklımıza Mustafa geliyor. “Mustafa iki gün dükkâna bakar.” Mustafa kalkıp geliyor kırk dakikalık yoldan. Şu paran tostçuda tost yersin. İs

BİRAZ SORUNLU GÜNLER, HEPİMİZE SAKİNLİK DİLİYORUM

Resim
 BİRAZ SORUNLU GÜNLER, HEPİMİZE SAKİNLİK DİLİYORUM Bir an geliyor ve bir şeyler tetikleniyor işte. Rüyalar ya da daha doğrusu kötü rüyalar bir anda başlıyor. Geçen gün kabuslardan bahsederken öğrencilere suya anlatın demiştim. Su kaynakları tükendiği için bir bardak suya anlatıp bir çiçeğin köküne dökme kararı aldık.  Bugün bir rüya gördüm. Aslına bakarsanız iyi rüyada kötü rüyada anlatılmaz inancıma göre. En yakınına anlatırsın hepsi budur. Bazen bir lafın arasına sokarsın, bir öyküye girer. Bugün vazgeçtim bundan. Bir rüyadan bir şekilde bahsetmek gerek diye düşündüm. Uzunca bir zamandır görmediğim bir dosttan bir yardım eli diliyordum rüyamda. Elim fena halde boşlukta kalıyordu. Tekrar ve tekrar el uzatıyordum elimi tutsun diye. Her el uzatışımda aynı umut içime doluyordu. Sonra elim boşlukta. Çok ağlıyordum. Ağlamak iyiye gelir. Hadi hayra yoralım. Bir sabaha böyle başlamak ve ardından derse girmek. Gariptir çocuk sesleri beni iyi ediyor. Ama her on dakikalık arada pencereden dökül

ÇOCUK YETİŞTİRMEK ÜZERİNE ÖĞRETMEN GÖZLEMLERİ

 ÇOCUK YETİŞTİRMEK ÜZERİNE ÖĞRETMEN GÖZLEMLERİ Başlık hiç çocuk sahibi olmayan birisi için fazla cüretkar gelmiş olabilir. Bu konuda haklısınız. Bir tane bile doğurmamış, bakmamış, büyütmemiş bir insan olarak çocuk yetiştirmek hakkında ahkam kesiyor gibi görüneceğim. Öğretmenseniz elinizden her yaş gurubundan ve farklı karakterde öğrenci geçiyor. Öğretmenler çoğunlukla akademik başarı konusuna odaklandığı için gözlemlemeyi bırakıyorlar. Farklı bakış açıları geliştirmek yerine bazı kabulleri olduğu gibi kabul ediyorlar. Mesleğe yeni başlayan öğretmenler için, çocuğu olan insanlar için birkaç düşünce ve gözlemimi paylaşmaya niyetlendim.  ÖĞRETMEN ROL MODELDİR AMA MÜKEMMEL DEĞİLDİR Öğretmen tek başına öğretmenin vücut bulmuş halidir. Yani tek başına dursa ve konuşmasa bile çocuklara bir şeyler öğretebilir. Çünkü konuşması ve susması bir gizil öğrenme içerir. Buna rol model diyebiliriz. Sorun şu ki rol modelliği mükemmel olmakla karıştırıyoruz. Öğretmen hata yapmaz. Öğretmen daima hazır ve

AĞLAYARAK MASKEMİ ISLATTIĞIM GÜNÜN ANISINA

 AĞLAYARAK MASKEMİ ISLATTIĞIM GÜNÜN ANISINA Kocam belirli konularda sorumsuz, kanunsuz, tembeldir. Özel mülkiyete aşırı saygı duysa da bazı konularda fikri sabittir. Çoğu konularda ortak paydamız böyledir. Umursamamak, akışına bırakmak. Karşılıklı olarak yanlış olduğunu bilsek de ses etmeden kendi kişisel alanımızda kendi yanlışlarımızı yaşar ve doğrusunu kendimiz buluruz. İkimiz bir yanlışta beraber diretirsek de önümüze ne çıkarsa çıksın pek ders aldığımız söylenemez. Ev konusunda, iş konusunda ve sosyal yaşantımızda böylece ilerliyoruz ya da duruyoruz. Motoru aldığımız zaman da kredi paramız motor ve kredi kartlarına yetince kask ve ehliyet konusu da bir miktar geride kaldı. Ne bileyim sorun para filan olmaktan çıkmıştı çoktan. İnatlaşmaya döndü. Kiminle inatlaşma devletin bizzat kendisiyle. Ne alaka diyebilirsiniz ama karı koca bu konuda konuşmasak da biz buna kendimizi inandırdık ve başladık inadın ucunu tutmaya. İkinci el araba ya da motor fiyatlarını bilirsiniz. Yani en saçma, e

HAK BEYAN ETMEK

 HAK BEYAN ETMEK *vay ki gençtim Mağdur edebiyatı yapmak gibi görülmesin de bir maruzatım olacak. Bunu çoğu kişinin hissettiğini bilerek yazıyorum. Basit bir amacı var bu yazının: kendini iyi etmek. Ülkede demeyelim de dünyada mağdur olmayan kaç kişi vardır? Grafiklerde bu kişilerin gösterimi şişkin değil de sivridir. Keşke hak ihlalleri olmasa, cennetten çiçek toplasak ama öyle değil. Bu biraz da bu hissin yazısı olacak. Kanatılmış, kaşınmış, kanırtılmış tarafımızın yazısı. Öğretmenlik mesleği kendi katımda oldukça kutsal. Atanmış da değilim. Yani özel bir kurumda ücret karşılığı ders veriyorum. Atanmış olmayı hiç istemedim ama atanmış haklarım olsun isterdim. Her özel sektörde olduğu gibi eğitimde de çok fazla sıkıntı var. Bunu göze alıyorsunuz. Çünkü devlet demek benim için sınırları belli olan demek ve bu beni boğuyor. Özel sektör daha ucu açık ve eyvallahınızın olmamasını sağlayabilir. Çoğu kişi bunun tam tersini düşünür ama benim için durum bu. İki yıldır yarı zamanlı öğretmenlik

NASIL TAŞINILMAZ? TAŞRAYA DÖNÜŞ

Resim
  NASIL TAŞINILMAZ? TAŞRAYA DÖNÜŞ Üç yıl evvel düğünün ertesi günü İstanbul'a İnternet'ten tuttuğumuz bir eve taşınmıştık. Göç niyetine kediler ve bir çadır almıştık yanımıza. İnsan bir evi varken hangi akla hizmet çadır taşır yanında bilemiyorum. Eve girince kedileri salıp çadırın üzerine uzanıvermiştik. Sonra yavaş yavaş eşyalar aldık ve bir ev kurduk. Evimiz Esenyurtta'ydı. Burası herkesin köyünü yanında getirdiği bir mahalledir. Salça kaynar, halı yıkanır, yün dövülür, çocuklar her vakit sokaktadır. Her şeyin en ucuzu buradadır. Öyle ki bakkaldan kaçak sigara alabilirsiniz. Üç yıl bu mahallede nasıl geçti derseniz sanırım kültür şokuyla diyebilirim. Alıştığım hayattan, çalıştığım hayattan, düşlediğim hayattan bambaşkaydı bu mahalle. Yaklaşık iki yıl burada yaşamıyor gibi davransak da son sene burayla barışıp tadını çıkarmayı öğrendik. Geçen yılbaşında Konya'ya gitmiştik. Dönüşte Ankara'ya uğradık. Elektriklerin olmadığı, yağmurlu bir Ankara akşamında simit yerke

Antalya Alternatif Gezi Rehberi

Resim
Antalya Alternatif Gezi Rehberi  Antalya Alternatif Gezi Rehberi yürüyerek gezilecek yakın yerleri derledik. Konya konum bakımından Türkiye'nin ortasındadır. Güneyde Toroslar olmasa belki bi nebze Akdeniz iklimi görürdük ama nasip etmemiş coğrafi oluşumlar. Yine de sevindirici taraf her yere aynı mesafede oluşumuzdur. Hele Antalya’ya pek yakınız ya yaz tatillerinde Antalya'nın her yerinde 42 plakalı araçlar vardır. Öyle ki yolda her 42 plakaya korno çalarak selam vermeye başlasanız düğün konvoyuna döner ortalık. Üniversite gezileri, kaçamaklar ve aile tatilleri için bu kent idealdir kısacası. Şehrin merkezine gitmeye de gerek duymadan Side, Manavgat ve Alanya taraflarında konaklarlar. Buralar Konya’ya şehir merkezinden çok daha yakındır. Çocuk denecek yaştan itibaren ailecek Antalya’ya gitmeye başladık. Kamp attık, pansiyonda kaldık. Aile altı kişilik olunca otelde kalmak imkânsızdı. Zavallı annemin tatilde yemek yapması, elbise yıkaması hiç bitmezdi. Günde iki ö

Bu blogdaki popüler yayınlar

NELYUBOV (SEVGİSİZ) FİLMİ YA DA KÖR KÖR PARMAĞIM GÖZÜNE

Feminist Filmler Listesi, Feminist Film Listesi ya da Kişisel Kadın Filmleri Listem

Ahmet Amca

DANTE'NİN CEHENNEMİ ve THE GOOD PLACE

Yeşilin Kızı Anne ya da artık Anne White An E