Bir miktar zaman önce çocuğunu seven ama ebeveyn olmayı sevmeyen insanlar hakkında bir yazı okumuştum. Öyle ya insan çocuğunu sevebilir ama anne baba olma durumunu sevmeyebilirdi. Bu aşağı yukarı her toplumda bir linç konusudur. Sevgisiz filmini ilk gördüğüm an sanki bu mihvalde bir filmmiş gibi hissettim. Nihayet birisi ebeveyn olma durumunu sevmeyen, pişmanlık duyan birilerini çekti diye, düşündüm. Fragman ya da konu özeti böyle değildi ama ben ısrarcıydım, bir şekilde muhakkak böyle olmalıydı... Ve baştan söyleyeyim, bu bir beğenmeme yazısıdır. Sonra darılmaca gücenmece olmasın. Andrey Zvyagintsey'in beşinci uzun metraj filmi "Loveless (Sevgisiz)", izleyiciye bir mesaj verme kaygısı ile çekilmiş, eleştirel filmlerden birisi. Yönetmen hakkında biraz araştırma yapan herkes, eleştirel bakışın Zvyagintsey'in temel niteliklerinden biri olduğunu da görebiliyor zaten. Filmi izlemeden önce yaptığımız tüm ön okumalarda da filme dair övgü dolu bir sürü güzel laf işit
Feminist Filmler Listesi, Feminist Film Listesi ya da Kişisel Kadın Filmleri Listem Feminist Filmler Listesi, Feminist Film Lisesi ya da Kişisel Kadın Filmleri Listem Kadınları anlatan filmler, feministleri anlatan filmler, feminist mücadeleyi anlatan filmler, feministlerin çektiği filmler diye listeleyebileceğimiz filmleri izlemekten büyük zevk aldığım bir dönem vardı. Bu konuya iyi mesai harcadım diyebilirim. Hala arada girip listeleri tarayıp filmler bulup izliyorum. Bazılarının isimlerini unutmaya başladım, konularını unutmuyor olsam da bu beni rahatsız etti ve bir liste yapayım dedim. Yapacağım bu liste benim kişisel zevkime göre hazırlanmış olacak. Yani maruz kalacağınız şey benim beynimde kodladıklarım ve bu filmlerin bana hissettirdikleri olacak . Ben iki kadını yan yana görünce heyecana kapılırım ve bu bir mücadeleyse kendimi kaptırır giderim. Bu yüzden bazı filmlerin feminizmle alakası olmayabilir, tamamen feminizme ters düşenler bile vardır belki emin değilim. L
İstanbul'dan Konya'ya tekrar taşınmayı planlarken, Meram'de bahçeli, müstakil bir ev olsun; altlı üstlü oturursak da altta bir dede ile nine olsun, diye niyetlenmiştim. Konya'ya yıllık izinde geldiğimiz günün ertesi de Ahmet amcanın evini kiralamıştık. Ahmet amca, 86 yıllık bir adam, 77'de Dereli bir ustaya yaptırdı evini. Mahallenin muhtarlığını da yaptı uzun süre, seveni çok, hem alaylı hem okumuş ilkokul beşe kadar. Günlük tutmuş, atmamış hiç resmi evrakları, askerde ne çok şey öğrenmiş. Sevdi bizi Ahmet amca, biz de onu sevdik. Sevilmesi lüzum şeyleri severdi Ahmet amca, kedileri, ağaçları, sessizliği de biraz. Çocuk sevmezdi bir, başı götürmediğinden diye düşünür herkes ama bilirim, ben de bazı şeyler kadar çok sevemem çocukları. İki kedimiz var, iki de biz demiştik, yavrumuz olmadığına da ayrı sevinmişti. Saklamadı da sevinci. Bir ay kadar sonra taşınabilecektik Ahmet amcanın evine, evi tutmak için bir ay beklemedik. Allahaısmarladık, geleceğiz deyi
DANTE'NİN CEHENNEMİ ve THE GOOD PLACE Dante'nin İlahi Komedya'sında Cehennem bölümünü okurken aklıma hep The Good Place dizisi geldi. Birbirinden bambaşka bir cehennem sunuyor gibi görünseler de bu iki eserin ortak noktalarını gördüm: insan aklı ile ilahi adalet arayışı. Dante'nin cehennem tasviri klasik anlayışa çok uygun, çocukluğumuzdan beri bize anlatılandan pek farklı değil. (İslami olarak tek sıkıntısı Hz. Muhammet'i ve Hz. Ali'yi cehenneme atmış olması. Bu da anlaşılır galiba neticede adam Hristiyan.) Cehennem dokuz kattan oluşuyor. Daha küçük günahlardan daha büyük günahlara doğru bir sıralama var. Dante'nin cehenneminde cezalar "contrapasso" yani kısasa kısas diyebileceğimiz ruhların işledikleri günahların kendine benzeyen ya da onunla çelişen bir şekilde veriliyor. Cezalar son derece suça uygun veriliyor. Dünyada fal bakarak geleceği gördüğünü söyleyen insanların cezası arkasına bakarak yürümek. Ya da kral ile oğlunun arasını açan, fesa
Yeşilin Kızı Anne ya da artık Anne White An E Lucy Maud Montgomery tarafından yazılmış Anne of Green Gables ile ilkokul yıllarında tanıştım. Tabi kitabı sayesinde değil, çizgi filmi sayesinde oldu bu tanışma. Sabah gün aydınlanmadan okula gittiğim için sabah saatlerindeki çizgi film kuşağını kaçırıyordum. Sonra akşam saat beşte ikinci bir çizgi film kuşağının olduğunu keşfettim. Akşam vakitlerinde babam işten gelip haberleri açmadan hemen önce Kanal D'de Anne'i izlerdim. Anne ile sıkı dostluğumuz o zamandan bu zamana kadar uzanıyor. Lise yıllarımda internetle tanışınca onu aramaya başladım. Eski bir arkadaşı aramak gibiydi. Sonra aslında bir kitap olduğunu ve günümüzden çok uzun zaman önce yazıldığını sonra da çizgi film yapıldığını öğrendim. Anne ile ergenliğimdeki yakınlaşmam bu kadarcık sürmüştü. Üniversite bitince çocuk edebiyatına mecburi bir kayışla birlikte Anne ile yeniden görüşmem gerektiğini düşündüm. Önce çocukken hayranlıkla izlediğim çizgi filminden b