Peşin Fiyatına Dokuz Taksitle Düğün



Peşin Fiyatına Dokuz Taksitle Düğün



"İşsizdik biliyorduk
Çaresizdik biliyorduk
Yine de çok seviyorduk"



İnsan evladı niçin evlenir? Bizim için bu sorunun cevabı fazla açıktı, bir evimiz olsun diye. Düğün neden yapar peki? Bizim için düğün yapmak eğlenmekti. Düğün neyle yapılır? Tabi parayla. Paramız var mı? Paramız yok. O zaman ne yapmalı? Parasız yapılabilecek eğlenceli bir düğün. Peki nasıl? İşte bu yazı bu nasılı anlatacak. Bizim düğün hikayemizi. Başlıyoruz.


Cemal'le nişanlandık iki Ekim'de. No.51'in bahçesinde bir nişandı. Kafe zaten bizimdi. Arkadaşlarımız yanımızdaydı. Bir nişan pastası yetmişti. Yüzükler kesildi, göbekler atıldı.Ufak tefek bir şeyler takıldı ve biz resmi bir şekilde sözlenmiş olduk. Nişan sonrası o dayanılmaz hafiflikle birlikte nişanda takılan nakit parayı (750 tl kadar) alıp İstanbul'a tatile gittik. Gezdik eğlendik. Umut Çay Evinde oturup hesap yapmaya başladık. O an benim en dramatik anlarımdandır. Düşünün, yüksek lisans kredim kesilmiş, param yok, işimiz yok. Aman Allah'ım! Bizi aldı bir telaş. Elimizde beş çeyrekle ortalık yerde kaldık. Düğünü aileler yapamaz, biz yapacağız. O zaman ne yapmalı? Bozdurduk çeyrekleri gittik bir dükkan tuttuk. Bit pazarından eşyaları topladık koyduk içine. Sonra ben yarı zamanlı bir işe girdim, ücret 600 tl. Cemal ücretliye başladı, onun maaşı ise her ay değişiyor ama 1200 lirayı geçmiyor. Benim iş iki aylık, Cemal ise sene sonuna kadar devam edecek bir de dükkan var. Kazanılan para kuş gibi, birikse birikmiyor, harcasak gönlümüz razı değil. Bir kere hayallerimiz var. Bir evin hayali. O zaman kuş kadar olanı biriktirmek gerek.


Nişan Günü



Bir düzen tutturduk biz. Hafta içi ben koşturdum dükkanda hafta sonları Cemal. Yemeği evden getirdik. Simidin daha ucuz olduğu dükkanları belledik. Tütünü hesapladık da içtik. Ayda bir kendimizi sevindirecek bir şeyler yaptık. Her akşam eve yürüyerek döndük. Dönerken çay ocaklarında cebimizdeki bozukluklara çay içtik. Bisiklet kiralayıp onu araç yaptık. Sonra bisiklet kiralamayı abarttığımızı fark edince bir bahar vakti, bisiklet aldık. Ben bizim evden dükkana onunla geldim. Akşam olunca dükkanı kapatıp onunla gezdik. Bir bisiklet selesinden bir şehri seyretme lüksüne sahiptim. Cemalle bana ait ikinci anahtar bu bisikletin kilidi oldu, ilki ise Şaşıfelek'in (eskici dükkanımız) anahtarıydı.



Maaşlar yatınca bir hesap yapardık. Kredi kartımızın borcunu, kirayı, faturaları hesaplar paramızdan düşerdik. Benim kazandığım kredi kartına giderdi. Cemal'inki birikirdi. Dükkan bazen kendini geçindirir, bazen bize yük olur, bazen de Allah var cebimize harçlık koyardı. Bu arada gezerdik, hayal kurardık, bir şeyler izlerdik. O kış çok çetin geçti. Çok kar yağdı. Kar tatili olunca bir yanımız sevindi, bir yanımız üzüldü. Neticede kar tatili kesilecek ücret demekti. Baharla birlikte bir telaş tuttu bizi. Nerede yaşayacağız diye. Konya'da kalırsak Bosna'da çocukluğumun geçtiği evde yaşayacaktık. Ama ikimiz de artık gitmek istiyorduk. O zaman benim okulumu okuyacağım, Cemal'in de öğretmenlik yapabileceği İstanbul'a gidecektik. Bunu kararlaştırdık ama üstüne düşünmek sakıncalıydı. Her şeyiyle havada kalıyordu bu fikir. En iyisi önce düğünü halletmekti.


Baharla birlikte hesapları yapmaya başladık. Boşun dolmadığı dolunun almadığı o hesaplar. İlk neyi alarak başladık bu işe? Galiba Bosna'ya gidip konsoloslukta kıymak istediğimiz o nikah için bir elbise alarak. Nikahı düğünden sonra kıyacaktık. Hem balayı hem gezmek olacaktı. Ama babam düğün yaklaşınca nikah olmadan evlenilmez, günah dedi, kestirip attı. Bu yüzden nikah elbisem bir kenarda kaldı.

Nikahta Giyemediğim Nikah Elbisem


Başladık düğün mekanı bakmaya. Açık hava olsun, mümkünse parasız olsun, park olsun, bahçe olsun, ağaç olsun dedik. Konya söz konusu olunca bu özelliklere sahip bir yer bulamadık. Sille'de bir çay bahçesi vardı, gözümüze orayı kestirdik. Bir derneğin yeriydi. Hem ucuz olacaktı hem de güzel bir yerdi. Gittik, konuştuk, müzik çalamazsınız dediler, vaz geçtik. Neticede göbek atmamız gerekiyordu. Biz eğlenecektik. Bu mekandan sonra aklımıza pek bir yer gelmedi. Biz biraz umursamaz otururken annem ve babam bizi sıkıştırıyorlardı. Onlar telaş ettikçe biz daha bir rahat hareket ediyorduk. Bir gün gönülleri olsun diye arabaya atladık, bir kaç mekan gezdik. Hiç birisinin oluru yoktu. Kıytırıktan sandalyeler, saçma ikramlar ve fiyatları beş binden başlıyordu. Beş bin bizim için verilmesi imkansız bir rakamdı. O fiyatı verirsek ev tutacak paramız kalmazdı.

Bir gün ablam "Ayışığı" var, dedi. Ayışığı dediğine bakmayın eski ismi Keçeciler Düğün Salonuydu. Beni bir gülmek aldı. Dalga geçtim. Yer bulamayınca atladık gittik. Bahçesi vardı, havuzu vardı, yedi katlı düğün pastası vardı, çalgıcıları vardı, video vardı, pasta ikramları vardı. Olabilir dedik. Babam ve annem başladılar pazarlığa. önce yedi bin dedi adam. Sonra beş bine indi. Olurdu olmazdı derken üç bin beş yüze anlaşıldı. Biz gittik nikah memurunu da ayarladık. 31 Temmuz günü düğünümüz vardı. Bir gün öncesinde ise kınayı bizim evde yapacaktık.

Düğün davetiyelerini, nikah ve kına süslerini, gelinliğimi, kına kıyafetimi hep İnternetten sipariş ettik. Düğün davetiyeleri yazdık dağıttık. Sipariş ettiğimiz süsleri hazırladık. En güzel tarafı gelinlik seçimiydi. Trendyol sayesinde güzel bir gelinliğim oldu. Sadeydi, güzeldi, ucuzdu. Gelinlikçileri gezmek midemi bulandırıyordu. Kabarık olmaları, silikonla her yerlerine taş yapıştırılmış olması ve fiyatları. Allah'ım o salak gelinliklere en az beş bin diyorlardı. Hele o bindallılar. Görünce kaçmak geliyordu içimden. Beni tedirgin ediyordu o kıyafetler. Ben o kadar göz önünde olma fikrini sevmiyordum. Neticede gelinliğime, nikah elbiseme, gelinlik ayakkabıma, kına gecesi giydiğim sandalete ve kına kıyafetime 750 liradan fazlasını ödememiştik. Üstelik hepsini peşin fiyatına dokuz taksitle yapmıştık. 

Benim düğünden önceki en büyük korkum kuafördü. Saçlarım kısacıktı ve ağır makyaj istemiyordum. Hangi kuaföre gidersem gideyim o çük kadar saça ve azıcık makyaja 500 lira istiyordu. O da bana öyleymiş, başkası olsa 750'den aşağısını söylemezlermiş. Cemal mutlu olacaksan verelim o parayı, dedi. O parayı verirdik vermesine ama güzel bir sonuç çıkmayacaktı. Hissetmiştim. Korkuyordum ki sadıcım, nikah şahidim, kurtarıcım Selda bir çare düşündü. Makyajımı o yapacaktı, saçımı da onun tanıdığı bir kuaförde yaptıracaktık ama gelin olduğumu söylemeyecektik. Biz üç gün o kuaföre gittik. İstediğimiz modelleri yaptırdık ve modellerin normal fiyatı neyse onu ödedik. Modellerden birisi çivi maşaydı, diğer ikisi de örgüydü. Bu saç modellerinin karşılığı olan para 70 liraydı. Lakin nedimem Meltem düğün hediyesi olarak saçlarımın masrafını üstlendi. O istediğimiz sade düğün makyajını ise Selda üşenmeden bana ve nedimelerime yaptı. Makyaj malzemeleri ise toplamaydı. Allık, fondoten, rujlar, pudra ve haylaytır.

Gelinlik ve kına kıyafeti sade olunca annemle birlikte kumaşçıya gidip ikisine de duvak kestirdik. Gelinliğin duvağına da iğne oyası işlettim (30 tl). Bir de gelinlik için bir taç aldık (5 tl). Gelin çiçeğimi ise oradan buradan topladığım otlardan çöplerden yaptık Meltem, Mustafa, Cemal'le birlikte. O akşam çayımızı yudumlarken beş tane filan gelin çiçeği çıkardık.

Kardeşimin arabasını da gelin arabası olarak tahsis ettik. Her şey hazırdı. Artık düğün başlasındı.

Kınadan bir gün önce Sille'ye giderek düğün fotoğraflarımızı çektirdik. Düğün fotoğraflarımızı Mustafa çekti. Benim fotoğraflarımı ise Cemal çekti. O gün çay bahçesinde oturup soluklanırken bütün arkadaşlarımız oradaydı. On kişilik bir çekim ekibimiz vardı. Düğün günü de nikah kıyafetimi giyip çekime gittik. Bu sefer Meram'ı seçmiştik.

Kına günü davet ettiğim herkes gelmişti. Çok kalabalık ve çok sıcaktı ama yine de kimse memnuniyetsiz değildi. Hepimiz boncuk boncuk terledik ama göbek atmayı asla bırakmadık. Ellerimizde deflerimizle Yedi Kocalı Hürmüz filminden fırlamış gibiydik. Kına gecesinden bir gün önce nedimelerimle birlikte bizim salona kamp kurmuştuk. Ev kızlar yurdu gibiydi. Hep beraber yatıyor, hep beraber kalkıyor hep beraber süsleniyorduk. Kına gecesinden sonrada oturup kadınlardan konuştuk, felsefe yaptık ve konuştuklarımıza kendimiz de güldük.


Kına Gecesi


Düğün günü geldiğinde şaşkındık. İnsan o telaştan biraz sıyrılınca bu rüya mı gerçek mi kararsız kalıyor. Sevda Kuşun Kanadında dedik çıktık milletin içine. Dans ettik, göbek attık, kaşık oynadık, halay çektik, fotoğraf çektik, çok güldük, çok eğlendik.

Ağlamalı olacak her sahneyi attık düğünden. Kuşak bağlamadık, ağlayarak evden çıkmadık, konvoy yapmadık, kına gecemde yüksek yüksek tepelere söylemedik. Düğünü düğün gibi yaptık. Düğünümüz düğün oldu.

Düğün sonrasında ise arkadaşlarla hep beraber Bosna parkında tatlı yedik. Biz bir geceliğine Rixos Otel'de konakladık. Evimiz İstanbul'daydı ve biz onu hiç görmemiştik. Ertesi gün kedilerimizi de aldık çıktık yola. Artık bir evimiz vardı. Bu güzeldi.



Yorumlar

  1. Biraz Konya özlemi giderdim bunları okurken, biraz da şaşıfelek’e ilk girdiğimde o sıcacık yerde sıcacık sohbet edişinizi... Ama en çok da eşimle ilk oturduğumuz ve sonrasında hep oturduğumuz no51 i hatırladım. Siz işletmeyi bıraktıktan sonra nasıl soğuduğumuzu, ayağımızın kesildiğini. Güzel insanlar ticaret yapamıyor demek ki, var ol :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Sen nasıl yorum yapmak istiyorsan:

Seçeneklerden anonim olmayı seçebilir ya da sadece adını yazabilirsin. İstediğin sosyal medya profili ile giriş de yapabilirsin.

Bu blogdaki popüler yayınlar

NELYUBOV (SEVGİSİZ) FİLMİ YA DA KÖR KÖR PARMAĞIM GÖZÜNE

Feminist Filmler Listesi, Feminist Film Listesi ya da Kişisel Kadın Filmleri Listem

Ahmet Amca

DANTE'NİN CEHENNEMİ ve THE GOOD PLACE

Yeşilin Kızı Anne ya da artık Anne White An E