Çıkla Yemek, Sulumlamak, Suyaçan, Erişte, Tirit ve Yeni Taşra




Çıkla Yemek, Sulumlamak, Suyaçan, Erişte, Tirit ve Yeni Taşra

Yaz tatili başlar başlamaz ablamla birlikte köye teyzemlere giderdik. Amcamla teyzem evliydi. Üç çocukları vardı. En küçük halam da neredeyse bizlerle yaşıt  kadar küçüktü. O da bize katılırdı.  Hepimiz çocuk ve yetişme çağlarında olduğumuzdan pişirilen yemek kimseyi doyurmazdı. O yüzden galiba hep uyarılırdık "Ekmeği katık edin.", "Çıkla yemeyin." diye.

Bir gün çıkla kelimesini şehirli arkadaşların bilmediğini fark ettim. Çıhla ya da çıkla sade, arı anlamına geliyor. Yani teyzem ekmeksiz yemeğin diyordu. Ben o zamandan beri bir yemeği ekmeksiz yediğimi hatırlamam. Bir yemeği ekmeksiz yemek o yemeği hiç yememek gibi geliyor. Birine misafirliğe gidince de ilk önce evde ekmek olup olmadığını sorarım, çünkü yakın zamanda ekmek alışkanlığı terk edildi malumunuz. Çünkü ekmek varsa doymak kolaydır. Zeytin, peynir koyarsın yanına ve doyuverirsin. Ama en leziz yemekler ekmeksiz yediğimde beni aç bırakıyor.

Geçenlerde bir davete gittiğim zaman ana yemeğin gelmeyeceğinden korkarak mezeleri var olan bir kaç ekmekle telef ettim. Ana yemek geldiğinde ben çoktan doymuştum. Arkadaşlara, bir mekana ya da misafirliğe gittiğimde, aç kalma korkusuyla çok ekmek yediğimi söyledim. Bir arkadaş da çok kardeşseniz ondandır dedi. Onlar da çok kardeşmiş ve yemek bitmeden doyma kaygısıyla hızlı yediğinden bahsetti.

Sonra bir düşündüm ki aslında yemek felsefemizin temelini bu aç kalma kaygısı oluşturuyor
bizim. Tamam, ulaşılabilirlik yemek kültüründe önemli ama İç Anadolular olarak biz bunu aşmış ve üstüne çeşitli eklemeler yapmışız. Ekmeği ekmekle yemişiz, ekmeği ekmeğe katmışız, ekmekten sonra ekmeğe bağlanmışız. Ekmeği kaşık yapmış yemeği sulumlamışız. Öyle ki annem bizi yemek yiyeceğiz diye değil de ekmek yiyeceğiz diye çağırırdı. Bu arada sulumlamak eylemini de bilmez şehirliler.

İstanbul'da da bu mahalleye taşındığımızda tanışıklık kurduğumuz ilk esnaf fırıncı oldu. Öyle ki her gün aynı saatlerde ekmek almayı adet edinmişiz. Bir gün o saati geçirsek adam "Hayırdır çalışma saatleriniz mi değişti?" diye soruyor.

Yemek konusunda tek takıntımız ekmek değil tabi. Israrla ve aksatmadan pişirip yediğimiz yemekler var evimizde. Özellikle kış aylarında sebze pahalıyken haftada iki kez pişirdiğimiz yemekler vardı. Önceliği bulgur pilavına veriyorum. Ama bulgur pilavı öyle normal ekmekle olmaz altına yufka sereceksin. Soğan, ayran ve turşu olacak yanında. Sonra Tirit var buna papara da deniyor. Konya'nın geleneksel lezzetidir. Bayatlamış tandır ekmeğinin üstüne patates ve soğanlı bir karışımın dökülmesi ile yapılır. Ekmekten yapılan bir yemektir ve yedikten sonra bir miktar hareket kabiliyetini insan yitirir. Tabi Tirit de yoğurtla yenen bir yemektir. Sıra Erişte'de. Haşlanıp makarna gibi yenilen değil bu. Bayağı salçalı pilav gibi. Bu yemek de bütün kış bizi besledi. İstanbul'a tutunmamızı sağladı. Turşu suyu ile yemenizi tavsiye ederim. Bu listeye hamurdan yapılıp üstüne yoğurt dökülüp yenen Suyaçanı da ekleyeyim ve mevzuyu artık bağlayayım.

Bir kışı geride bıraktık. Elimize geçen para ile geçinmenin yolu ekmeği ekmeğe katmakmış. Geleneksel olan her şeyin bir mantığı varmış. Genetiğimize kadar işlemiş o aç kalma korkusu hala önümüzde duruyor demek ki. Başka türlü bir doyma düşünemiyorum. Başka türlü bir doyma ister miyim pek bilmiyorum. Taşra olduğu gibi duruyor uzakta bir yerlerde. Biz taşradan çok uzakta yeniden taşralı oluyoruz. Sanırım biz yeni taşralılarız.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NELYUBOV (SEVGİSİZ) FİLMİ YA DA KÖR KÖR PARMAĞIM GÖZÜNE

Feminist Filmler Listesi, Feminist Film Listesi ya da Kişisel Kadın Filmleri Listem

Ahmet Amca

DANTE'NİN CEHENNEMİ ve THE GOOD PLACE

Yeşilin Kızı Anne ya da artık Anne White An E