BİRTAKIM FEMİNİST DİZİLER
BİRTAKIM FEMİNİST DİZİLER
Yabancı dizi izlemeye çok geç başladım. Kendimi bu şekilde mi korumaya aldım yoksa fazla mı yerliydim de ondan mı izlemedim, açıkçası hala emin değilim. Yabancı dizi deneyimim de galiba Blutv ile başladı ve uzunca bir zaman bu platformda devam ettim. Arayıp tarayıp bulmak yerine, hazır içeriklere girip izlemek hoşuma gidiyordu. Malum film seçmeye çalışmak filmden daha uzun sürer. Dizi seçmeye çalışmak da benim için aynı kıvamdaydı.
Feminist diziler listesi, feminist dizi listesi, netflix feminist diziler sizler için derlendi.
Arama butonuna istediğim kelimeleri yazıp aratıyordum. Kediyi öldüren merak benim de dizileri hemen izlememe neden oluyordu. Yıllarca izlemediğimden birikmiş sezonları bir çırpıda, kesintisiz izleyince, yoğunlaşmam o dizilerle aramda güçlü bağlar kurmama neden oldu. Bazı sabahlar dizim bitince karakterlere veda ettiğim için üzgün uyanırdım. Öyle bir sevda benimkisi anlayacağınız.
Netflix hayatıma girince bu bir tutkuya dönüştü. Yemek yerken, çay içerken, yoğun günlerin sonunda birkaç bölüm diye diye sezonları bitirmeye başladık. Çerez dizilerimiz, yalnız izlediğimiz dizilerimiz, uyku öncesi dizilerimiz, merakla beklediğimiz dizilerimiz gibi isim koymadan oluşan kategorilere ayrıldı dizi seçimlerimiz. Evde televizyon olmayınca da Netflix bizim evin bir üyesi gibi durdu başköşede hep.
Benim kişisel yabancı dizi maceram da kadın temalı oldu yoğun bir şekilde. Kendime ait zamanlarda bu alandaki dizilere yoğunluk verdim. Galiba okuma seyrime paralel bir dizi izleme seyrim oldu. Zaman zaman benim feminist dizilerim, Cemal'in de dizileri olunca onunla izleme zorunluluğu doğdu ve bu bir törene dönüştü. Dizinin yeni sezonunu beklemek, her bölümü yavaş yavaş izlemeye söz verip bir sezonu bir günde bitirmek gibi şeyler.
Yaklaşık dört beş yıla tekamül eden bu dizi maratonum boyunca heybemde biriktirdiğim, açıp izledikçe mutlu olduğum, sabah kalkınca özlediğim diziler ve karakterler var. Her feminist diziyi, her kadın dizisini bu listeye eklemedim. Bu, film listesindeki kadar uzun bir liste de değil. Ama film listesinden daha kişisel bir liste. Zor geçen ve benim için geçmek bilmeyen kış günlerinde bana sıcaklık verip kemiklerimi ısıttılar çünkü. Hepsinde kadınlar ön planda ama en önemlisi galiba hepsinde erkeklik tersine çevrilip toplumsal cinsiyetle dalga geçilmiş olması. Bazen üstesinden gelmek için dalga geçmek ya da yapı söküme uğratmak çok daha etkileyici olabiliyor. Normal akışta anlamadığım, farkına bile varmadığım onca şeyi anlayıp değiştirmemi sağladılar. Bir şeyi değiştirmek istemek için önce fark etmemiz gerekli belki bir farkındalık yaratmak umuduyla başlıyorum o zaman.
Feminist Diziler, Feminist Dizi Listes
GOOD GİRLS REVOLT
İyi Kızların İsyanı olarak çevirebileceğimiz bu dizi benim ilk göz ağrım diyebilirim. Aynı adlı romandan uyarlanarak çekilen bir dönem dizisi. Bir dergide çalışan kadınların emek vermelerine rağmen asla gazeteci olamamaları, erkeklerin yardımcısı olarak görev yapmaları, haberleri onların yazmasına rağmen isimlerin hep erkek olması. Blutv'de rast gelip heyecanlanmıştım. Dizinin girişindeki video beni nedense büyülemişti. İkinci sezon onayı çıkmasına rağmen ikinci sezon bir türlü çekilmedi. Blutvde şimdilerde var mı bilmiyorum ama tekrar izlemek istediğim zaman bulamamıştım. Gaza gelmek istediğim vakitler Youtube'tan açar o girişi izlerim.
ANNE WİTH AN E
Yeşilin Kızı Anne, Green Gablesli Anne ya da Netflix dizi Anne Wıth An E. Daha önce blogta uzun uzun yazmıştım, Anne ile olan öykümü ve diziyi. Büyük bir öğreticiliğe sahip. Masal tadında ama yine de ayakları yere basan bir gerçekliği var. Yine bir kitaptan uyarlanmış ve yine dönem dizisi. Son sezonunu izlemeye kıyamamıştım. Sonra karantina günlerinde panik bozukluğu yakama yapıştığı zaman başlayıp bitirmiştim. Bana ilaç gibi gelmişti. Ümitler vermişti. İçimde kuytulara sinmiş olan hayalleri, ümitleri ortaya çıkarmak için cesaretlendirmişti. Bu karanlık, bunalık günlerde eğer izlemediyseniz izleyebilirsiniz.
GRACE AND FRANKİE
Grace ve Frankie. Benim çatlak dostlarıma merhaba deyin. Bu ikiliyle ayrı ayrı filmlerde ve belgesellerde rast gelmişliğim vardı. Sonra bu diziyle ikisi zihnimde birleşti. Üstelik daha önce de bir filmde beraber oynamışlıkları filan da varmış. Bütün parçaları birleştirince bu iki kadın yaşayan efsaneler benim için. Eksik parçaları henüz tamamlayamadım, onları tamamlar tamamlamaz ayrıca bir başlıkta bu iki kadınla ilgili hikayemi anlatacağım.
Kadın olmak zor, bu diziyle yetmişlerinde kadın olmanın da zorluğuna tanık oluyoruz. Bir birinden tamamen farklı iki kadın kocalarının gay olduğunu öğrenince birlikte yaşamak zorunda kalırlar. Kısaca öykü bu şekilde.
Yirmili yaşlarımın son senelerinde, aman Allahım otuz oluyorum derken insanın yetmişinde de yaşam sevinciyle dolu olabileceğini gösterdiği için minnettarlığım ömür boyu sürecek. Ve en çatlak Frankie'den sonra o yaşlarımda en çok ikinci çatlak ben olacağım. Özellikle bahar aylarının güneşli sabahlarında Cemal'i Frankie'yi özledim diye darlamam da sanırım bu yüzden. Unutmamak ve kendime hatırlatmak için. Hayatta en çatlak ikinci sen ol diye.
ORANGE İS THE NEW BLACK
Orange İs The New Black yine bir kitaptan hareketle çekilmiş bir dizi. Piper'ın hapis maceraları gibi dursa da aslında her karakterin geçmişine odaklanan bir zincir şeklinde. Aslında diziyi güzel yapan bu temsilin kuvvetli oluşu. Yani biz sürekli Piper'ın salaklıklarını izleseydik o kadar da mutlu olmazdık. İtiraf etmek gerekirse sanırım Piper'ın tavırlarına, kaypaklığına asla ısınamadım. Sonraları Alex'le ilişkisini sevsem de Piper normalde karşıma çıksa onunla sıcak bir ilişkim olmazdı.
Duygusallık çok dozunda. Bir hapishane dizisinin kasveti yok. Ağlanacak zamanlar evet ağlıyorsun ama vıcık vıcık bir şeye dönüşmüyor, hiç bir zaman. Kadınların hikayeleri, ironi ile verilmiş diyebiliriz. Basit bir anlatımı varmış gibi dursa da son sezona kadar insanı sürüklüyor.
Bayrak kapmaca oynayan çocukları tutar gibi birkaç karakteri tutuyorum. Onlara daha çok yakınlık besliyorum. Nicky'i hep sevdim. Taystee'ye haksızlık yapıldı keşke ömür boyu hapsedilmeseydi. Doggett neden öldü? Söyleyeceklerim bu kadar.
GLOWGÜREŞİN MUHTEŞEM KADINLARI
1980'lerde bir grup güreş bilmeyen kadının güreş showu yapması özelinde başlayan bir dizi. Hayal kırıklıkları, hayattan umduğunu bulamama, yıkılmışlık, ayağa kalkma, savaşma ve yılmama. Bu dizide bunları tekrar tekrar komedi şeklinde görüyoruz. Zaten kadınların hep yaptığı şeyler bunlar. Güreş gibi erkek sporu denilen bir alanda da görmek mümkün. Ama sorun sadece güreş de değil. Televizyonculuktaki o kadın sevmezlik, kutsal annelik, sadece güzel olabilirsin asla kendi ayakların üzerinde duramazsıncılık. Son sezon temposu düşüktü gerçi. Çünkü artık yol ayrımları başlamıştı. Herkesin hikayesi şekillendi ve biz bunları son sezonda gördük. Ben bu durağanlığı çok sevdim. Neticede hikayenin özü de budur. Yeni sezon onayı çıkmış ve sanırım bu son sezonları olacak. Her hikayenin bir bitişe ihtiyacı vardır dilerim bu şansı yakalarlar.
Feminist Diziler, netflix feminist diziler
POSE
İlk sezonu 1980'lerin sonunda geçen dizinin ikinci sezonu 1990'ların başında geçiyor. Daha önce varlığından bile haberdar olmadığım Drag kültürünü bu dizi sayesinde tanıdım. New York'taki Afro-Amerikan ve Latin LGBTQ'sunu anlatan dizi insanın kör bakışını değiştirip lambaların yanmasını sağlıyor.
80'li yıllarda homoseksüel hastalığı sanılan AIDS'in bu camiada nasıl yayıldığı, homoseksüel olmayanlara bulaşmadığı sanılarak nasıl da hastalığın görmezden gelindiği de yine aynı dizide işleniyor. 80'li yıllar sonunda Amerika'yı, Drag kültürünü ve bütün bunlarla mücadele eden öncüleri bu dizi sayesinde görebilirsiniz. Son sezonu biraz masalsılık içerse de dilerim bir sezon daha görürüz bu diziyi.
THE HANDMAİD'S TALE
Feminist Diziler,
Damızlık Kızın Öyküsü adlı kitaptan uyarlanmış bir dizi. Daha önce de filmi çekilmiş. Hikaye şüphesiz çok etkileyici. Kitabını okuyamadım ama yaptığım araştırmaya göre ilk sezon kitaba tamamen bağlı kalınmış. Eğer bu doğruysa geçmişte çekilen filmde, ilk sezonun aynısı olduğu için kitaba bağlı kalınarak çekilmiş. Onca hikaye filme sığdırılınca çok kısır kalmış gibi geldi bana ama böyle hissetmemin sebebi diziyi izlemiş olmamdan kaynaklı olabilir.
İlk sezon büyük bir kasvet çökerdi üzerime. Her an kim ölecek diye bekleyip dururdum. Sen olsan ne yapardın diye de sorduğum çok olurdu. Ümitsizlik hakim gibiydi zira başka türlü ölümle sonuçlanırdı. Son sezonda bu ümitsizliğin yerini direnme aldı. Bu çok mantıklıydı. Bir sistem varsa o sistemin çatlakları da vardır ve bunu öğrenmenin de tek yolu sistem içerisinde yaşamaktır.
Dizi soğuk bir kış gibi. Ama görselleri muhteşem. Son sezonun her bölümünü farklı bir yönetmen çekti. Bir bölümün yönetmeni de Mustang'in yönetmeni Deniz Gaye Ergüven'di. Mustang, gerçeklerden uzaktı ama ben Ergüven'in çektiğini bilmeden izlediğim o bölümü sevmiştim. Eleştiriler de aldı tabi ama eleştirmek bizim bir geleneğimiz çok da kafaya takmamak lazım.
SEX AND THE CITY
Feminist diziler listesi,
Bu diziyi listeye ekleyeceğimi duyunca Cemal, "O feminst mi ki?" diye sordu. Belki değildir. Neticede dört beyaz kadın, bu kadınlar kendi hallerindeler, öyle etliye sütlüye karışayımları da yok. Moda filan da var tabi işin içinde. Gayler gay gibi basma kalıp. Ama çekildiği zamana göre ve hatta şimdilerdeki Türkiye'ye göre ufuk açıcı. Olumsuzluklarını bir kenara bırakırsak bu diziden öğrenecek çok şeyimiz var.
Bazen Zeynep, martini bardaklarından ve özgürlükten söz ederken "Yavaş sen Bağcılar'da yaşıyorsun." deyip gülsem de bu dizi bana bazı konularda çok şey öğretti. Tabi bunu uygulayabilir miyim bilmiyorum. Bir felsefesi var yani dizinin. Ve bu dizinin bence en olumsuz tarafı New York'u gördükten sonra İstanbul'un şirin bir kasaba kadar küçük görünmesi gözüme. Başka, düşünüyorum da bu dizi gerçekten çok iyi.
Neden iyi diyecek olursanız hemen cevaplayayım. Bir kadın dayanışması var. Onca işin arasında kadınlar birbirlerine tutunuyorlar. Özgür ilişkiler ve seks hakkında da öğretici. Bu iki cevap beni tatmin etti açıkçası. İzledikçe ne demek istediğimi anlayıp maddeleri çoğaltabilirsiniz.
Ve evet bu da bir kitaptan uyarlama. Meraktan kitabını da aldım ama şöyle bir göz gezdirmem yetti. Kitap ve dizi iki ayrı dünya. Kitabı merak etmeyin bile. Filmleri de var ama tam bir facia. Yine de bu dört kadını özlediğiniz için izliyorsunuz.
BONUS OLARAK: DAYBREAK
"Hafize sen de iyice abarttın bu gençlik dizisi ne alaka?" diyebilirsiniz ama feminist bakış açısı denen şeyi ben en yoğun şekilde bu dizi de gördüm. Tabi yukarıdaki dizileri saymazsak. Aslında hikayesi şu anki gündeme çok uygun. Bir nükleer saldırı oluyor ve yaşlılar zombiye dönüşürken gençler hayatta kalıyor. Aynı koronanın, gençleri değil yaşlıları öldürdüğü gibi. Bizim esas oğlan da sevgilisini bulup kötülerin elinden kurtarmak istiyor. Ne kadar tanıdık bir kurgu değil mi? Sonra sevgilisini buluyor ama sevgilisi kurtarılmak istemiyor ki. Esas oğlan öylesine kendi fikrine odaklı ki kızın onun hayal ettiği hayatı yaşamak istemeyeceğini düşünmüyor bile. Kadınlara biçilen rol hep kurtarılmak iken bu dizide kız, gençlerin yeni lideri oluyor. Gayler, Sex And The City'den tabi farklı. Ama yeni nesil Netflix dizilerindeki kadar da eğreti durmuyor. Müslümanlar ve diğer azınlık sayılanlar da fotoğrafın bir parçası.
Bir başka güzel şey ise ilk bölümler esas oğlanın bakış açısındayken kamera sonraki bölümde bir kız çocuğuna geçiyor. O zamana kadar üzerinde düşünsem bile pek de anlayamadığım temsil olayını bana öğreten bir bölümdü. Kadının temsilini kadın yapmıyormuş aslında, erkekler kadınları temsil ediyorlarmış aydınlanması yaşadım.
Çoğu kişi bunu vasat bir gençlik dizisi olarak gördü ama bence daha fazlasıydı. Ne yazık ki ikinci sezon onayını alamadı. Yine de bir bakış açısı yakalamak için kıymetli gibi geldi bana.
Feminist Diziler, netflix feminist diziler, blutv feminist diziler, feminist dizi listesini sizi için oluştuduk.
Yorumlar
Yorum Gönder
Sen nasıl yorum yapmak istiyorsan:
Seçeneklerden anonim olmayı seçebilir ya da sadece adını yazabilirsin. İstediğin sosyal medya profili ile giriş de yapabilirsin.