DOKSANLARIN BAŞINDA DOĞMA NEZAKETİ






DOKSANLARIN BAŞINDA DOĞMA NEZAKETİ


Babam bir işçiydi. Annem ise bir ev kadını. Dört çocukları var. En büyüğümüz doksan yılında doğmuş en küçüğümüz doksan beş yılında. Zor şartlarda geçti çocukluğumuz. Ülkenin durumu zordu çünkü. Annem ve babamın gençlikleri de zor geçti tabi. Hal böyle olunca anne ve baba olarak bizim okuyup devlet memuru olmamızı çok istediler. Seçme şansları hiç olmamış onların aslında bize de pek seçenek sunmadılar. Dedim ya ülkenin durumu zordu.

Neticede dört kardeş iyi kötü okuduk. Ailemizden iki kişi öğretmenlik bitirdi. Devlete kapak atma düşüncesiyle. Bu düşünce tabi babama aitti. Biz hep daha farklı şeyler düşlerdik. Bizim düşlerimizi olduracak güçleri olmayınca biz de babamızın sözünü dinledik galiba. Sonra iki kardeş de atanamadık. Erkek kardeşim polisliği denedi ama o da olmadı. Ben çok ısrar etmedim Allah var memuriyette. Ama bir ara sırf babamın yüzü gülsün, gönlü olsun diye atanmayı düşündüğüm de olmadı değil. Neticede memurluktan hatta öğretmenlikten vazgeçtik. Zor da olsa kabul ettirdik babama bu durumu.

Bir arkadaş Diyarbakır'dan İstanbul'a sinema okumak için gelmişti onunla çay içiyorduk. Kuran kursunda öğretmenlik yapıyormuş o da bırakmış öğretmenliği. Bir baktım da sayımız hiç de az değilmiş. Biz doksanların başında doğanlar hep bunu yaşamışız. Ailelerimizin bize sunduklarını önce kabul edip sonra kusmuşuz. İsyankar olma şansımız yokmuş. İsyan bir seçenek olmamış. Hepimiz memuriyet diyerek büyütülmüşüz. Alışmışız bu fikre. Başka fikirler hiç aklımıza gelmemiş, gelince kovmuş o fikirleri büyüklerimiz. Yıllarca memuriyet için çalışıp memur olamayınca ya da memuriyetten aradığımızı bulamayınca isyan etmeyi öğrenmişiz. Çünkü o ana kadar kandırıldığımızın farkına varmamışız.

İlk gençliğimiz memuriyet yolunda heba olmuşken ve gençliğimiz çalınmışken kaybedecek neyimiz kaldı deyip yakmışız gemileri. Hepimizin derdi kaybettiğimiz hayallerin izini sürmek ve onları bulmak. Şimdiki nesil gibi ünlü olmak, çok para kazanmak değil derdimiz. Biz biraz galiba sanatı ve sanatçıyı çok sevdik. Çok para hayalimiz olmadı hiç çünkü çok para sadece babası çok paralı olanlarda olurdu. Başka nasıl çok para kazanılır anlamadık, bilmedik.

Şimdilerde doksanların başında doğup devletten okkalı bir tokat yemiş bizler çay ocaklarında hayaller kuruyoruz. Gayet nezaketli ve gayet hayalperestiz. Kaybedecek bir şeyi olmayan her insan kadar korkusuz ve kazanacak çok şeyi olan her insan kadar heyecanlıyız. Doksanların sonlarında ya da iki binlerde doğmuş nesil bizi biraz salak görüyor. Çünkü onlar isyan etmesini ve hayır demesini biliyor. Onlar çok parayı sevip çok parayı kazanmak istiyorlar. Onlar bizlere bakarak çok şanslı olduklarını düşünüyorlar. Onlar ilk üniversitelerini okurken biz onlarla aynı sırada ikinci üniversitelerimizi bitiriyoruz. Bazen geç kalmışlık hissi ile üzülüyoruz bazen de geç değildir diyoruz. Devlet yine zor günler görecek ama biz zor günlere alışığız ve önemsemeyeceğiz. Artık önceden olduğu gibi korkmayacağız. Belki hayal ettiğimiz şeylerin izini sürmekten öteye geçmeyecek serüvenimiz ama yine de mutlu olacağız. Çünkü isyanı sonradan öğrendik biz. Çünkü hayır demeyi de çok sonradan öğrendik. Çünkü devlet babalık yapmadı hiç bize. Çünkü az paralı babaların çocuklarının da çok paralar kazandığını gördük. Bundan ötürü tek borcumuz bizleri doksanların başında doğurmuş olma nezaketinizdir.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NELYUBOV (SEVGİSİZ) FİLMİ YA DA KÖR KÖR PARMAĞIM GÖZÜNE

Feminist Filmler Listesi, Feminist Film Listesi ya da Kişisel Kadın Filmleri Listem

Ahmet Amca

DANTE'NİN CEHENNEMİ ve THE GOOD PLACE

Yeşilin Kızı Anne ya da artık Anne White An E