HER ŞEY OLMASI GEREKTİĞİ GİBİ OLANA DEK!




"Örtüsünü açanlar ve örtülü olanlar, çarşaflılar, bonesizler, peçeliler diye sınıflandırdık birbirimizi. Demek ki dertlerimizi yanlış anlatıyoruz karşı tarafa. Demek ki bu böyle olmamalı. "

İnsan bu çağda neyi seviyorsa ona yöneliyor. Tatsız tutsuz bir hayatı bu sayede çekilir kılıyoruz kendimizce. Geçen kızlarla kısırlı bir parti yaptık evde. Modern altın günü de diyebiliriz. Altın filan yok tabi, sırayla da toplanmıyoruz ama annelerimizin ruhunu almışız işte hepimiz bir şekilde. Annelerimizden farklı olarak siyaset, sanat filan konuşuyoruz. İster istemez laf oraya evriliyor. Kimse aslında istemiyor siyaset konuşmak. Ama nasılsın sorusuna vereceğimiz cevap ister istemez ülke siyasetine dayanıyor. Çünkü bizler umduğumuzu bulamayanlar listesinde yer alıyoruz. Emeğimiz devlet eliyle çöpe atılmış. Diplomalarımız bir işe yaramıyor. Geç kalmışız.

İşte o gün sevgili Medine, "İran filmlerini bir ayda izlediğim için köpek gibi pişmanım. Keşke ayda bir tane izleseydim hemen bitmezdi." dedi. Aslında durum hepimizde aynı. Sıkıldığımız, bunaldığımız anda bizi mutlu edecek, bize umut aşılayacak şeylere yöneliyoruz. Bunaltımız ne kadar çoksa elimizdekileri o kadar çabuk tüketiyoruz. Cemal'le eski dizilerin hepsini bir yılda bitirmemiz, sevdiğimiz yazarların kitaplarını çabucak alıp okumamız da bu yüzden.

Ben böyle bunalımlı anlarımda kadın filmleri izlemeye başlamıştım. Feminist alt yapılı olan bütün filmleri delice izlemiştim. Kadınlara ve onların mücadelesine hayranlık duyuyorum ve büyük bir zaafım var itiraf etmek gerekirse. Bir kaç kadın oluşumu ile görüşsem de tam olarak filmleri izlerken duyduğum heyecanı duyamamıştım. Ferdilikten topluluğa geçme hevesi ile Konya'da Mavi Çoraplılar diye bir grup kurmuştuk tabi başarısız olmuştuk. Bundan sonra yine ferdiliğe dönmek hiç de zor olmadı. Yalnız filmler tükenmişti. İstanbul'a taşınmakla film ve kitap haricindeki bütün seçenekleri değerlendirmeye çalıştım. Bir yere bağlı olmadan ama beraber hareket edebilme düşüncesi bana güzel geliyordu. Çünkü bağlı olmak tam bağımlılığı çağrıştırıyor bende ve bir uyumsuzluk hissi veriyor bana.

Sosyal medyanın sayesinde bir sürü kadınla tanıştım, konuştum ve kişisel bir zevk sonucu hikayelerini dinledim. Bir sürü hikaye birikti haliyle. Hikayeler hem apayrı hem bir biri ile tamamen aynıydı. Genellikle örtüsünü açmak isteyen ya da arada kalmış kadınlar yazıyordu işin gerçeği. Ama örtüsünü aile zoruyla açanlar da yazıyordu. Çarşaflı kadınlar film ya da kitap önermemi istiyordu. (Şimdi bu yazıda olayları açıklamak adına bile olsa kadınları kategorize etmiş olmak beni gerçekten üzüyor. Bundan utanç duyuyorum.) Bir yere ait değildim, sadece insandım ve onlar bunu görmüştü. Ben de onlarda bunu görmüştüm. Biz sadece kadındık. Hikayelerimiz vardı, mağduriyetlerimiz vardı, acılarımız ve sevinçlerimiz vardı. Kederleniyorduk, üzülüyorduk. Sadece kederlendiğimiz şeylerin kaynağı değişiyordu. Kaynak farklı diye bu kederin varlığını değiştirmiyordu ki. Acılarımızı ya da sevinçlerimizi birbirimize gösteriyorduk, kıyaslamadan ve yargılamadan. Olması gerektiği gibi.

Bundan sebep biraz anlaşılmak ve galiba dinlediğim hikayelerin verdiği ağırlıkla "Sen Çok Değiştin Hafize" yazısını yazdım. Bir değişim hikayesiydi ve sadece benim için geçerli değildi. Değişmiş bütün kadınlar içindi. Anlaşılmak içindi. Anlasınlar diyeydi. Yazı sayesinde bir çok kadın bana tekrar yazdı. Sonra erkekler de yazdı. Tek kelime kötü söz işitmedim. İşite de bilirdim ama işitmemiş olmam beni mutlu etti. Çünkü derdim gerçekten böyle bir şeyin var olduğunun bilinmesi ve anlaşılmasıydı. Polemiklere girince işin özünü yitirmek daha kolaylaşıyor.

Daha sonra bu amaçla Dastar filmini çektik. İki kadının örtüsünü açma hikayesini belgeledik. Kısa bir belgeseldi, toplasan sekiz dakikayı geçmiyordu ama dört kadın bu sekiz dakika için geceli gündüzlü çalıştık. Görüntülerden ziyade işlediğimiz konunun en doğru şekilde anlaşılmasından yanaydık. Hikayelerdeki konulardan anlatım üslubuna ve çekim esnasında kullanılan görüntülere ekstra zaman harcadık. Çünkü çok basit bir konu toplum tarafından çok büyük bir olay olarak görülüyordu. Bunu nasıl anlatacağımız önemliydi.

Şimdi tekrar örtüsünü açan kadınlarla ilgili haberler ortaya çıkmaya başladı. Örtüsünü açanlar ve örtülü olanlar, çarşaflılar, bonesizler, peçeliler diye sınıflandırdık birbirimizi. Demek ki dertlerimizi yanlış anlatıyoruz karşı tarafa. Demek ki bu böyle olmamalı. Çünkü örtümü çıkaracağım zaman örtülü olan arkadaşlarım bana kötü sözler söylememişti hiç. Örtümü açmayı düşünmezken örtüsünü açan arkadaşıma ben şimdi söylenen sözleri söylememiştim. Bir şey ters gitti, bir şey çok yanlış yapıldı demek ki. Polemikler gittikçe büyüyor ve işin özü çok zarar gördü. Olaylar mağduriyet kıyaslamalarına dönüşmeye başladı.

Bütün bu olanları görünce büyük bir kızgınlığa kapılıyorum. İster istemez soruyorum kendime asıl amaç ne gerçekten? Bir şeyin yapılma amacı ile sonucu çelişiyorsa oturup düşünmek en iyisi. Herkes oturup bir miktar düşünmeli. Bu çapsız tartışmalar yüzünden süreç doğru ilerlemiyor. Bana örtüsünü açmak istediğini söyleyen herkes süreci soruyordu? Benim sürecimi, bunu yapanların sürecini. Yazanlardan bazıları vazgeçti, bazıları yaptı, bazıları yapacak. Herkesin süreci farklı ilerledi. Bu kişisel bir karardır bunu bu şekilde görmek en güzeli. Bir kadın kişisel olarak verdiği bir kararı yerine getiremiyor ve engelleniyorsa burada bir sorun var demektir. Evet hikayeler hüzünlü ama hepsi bu kadar çünkü kadınlar güçlü ve her şey bir gün istedikleri gibi olacak. Çünkü olması için uğraşıyorlar. Kadınlar her konuda mücadele verdi, verecek. Örtü açmak ya da örtmek kişisel bir özgürlük alanıdır. "Her şeyi kabul ederim ama çarşafı kabul edemem" demekle örtüsünü açanı kabul etmemek arasında benim gözümde hiç bir farklılık yok. Önemli olanın bunu kadının hür iradesiyle isteyip istememesi. Eğer bir kadın çarşafı, örtüyü ya da açmayı kendisi istiyorsa bizim görüş beyan etmemizin de bir gereği yok.

Kısacası diyebilirim ki bize üzülmeyin, bize acımayın, ah canım vah canım demeyin. Kimsenin onayına ya da yardımına ihtiyacımız yok. Kendi mağduriyetimizi kendimiz gidermeyi öğreneli çok oldu. Kadınları bir salalım artık. Hadi erkekleri de salalım. Biraz huzur bulalım lütfen.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NELYUBOV (SEVGİSİZ) FİLMİ YA DA KÖR KÖR PARMAĞIM GÖZÜNE

Feminist Filmler Listesi, Feminist Film Listesi ya da Kişisel Kadın Filmleri Listem

Ahmet Amca

DANTE'NİN CEHENNEMİ ve THE GOOD PLACE

Yeşilin Kızı Anne ya da artık Anne White An E