Şaşıfelek, Rampalı, Teksas, Gedavet, Ankara Yolu ve Little Lucy




Şaşıfelek'te Çay İçmiş Herkese...
 Okul bitmişti. Öğretmenlik yapmak istemiyorum. Hayalim başka başkayken bitirdiğim bölümde yüksek lisansa başlamıştım. Belki bitirir, belki başka kapılar açılır diye umuyordum. Ders dönemi bittikten sonra buranın yeni bir kapı açamayacağını anladım. Danışman hocam atanmamı öğütlüyordu, babam atanmamı öğütlüyordu. Doktora için dil gerekiyordu ve bu başlı başına bir sorundu. Atanıp dil kursuna gitmem ve dili geçince doktoraya başlamam doktora bittikten sonra ise üniversitede kadro açılmasını beklemem gerekiyordu. Bunu yapmam içinse benim beş yıl uğraşmam lazımdı. İşte tam bu yıllarda öğrendim ki bu ülkede ailenizin parası ve statüsü yoksa ancak yüksek lisansa kadar ilerlersiniz. Ondan sonrası lükstür. Atanmanız gerekir. Para kazanmak zorundasınızdır. Bütün bu zorundalıkları görüp içimden küfürler ediyordum. Odamda elektrikli soba yanarken bir yanıma çayımı koyuyordum bir yanıma sigaramı. Sonra her akşam bunu yaparken Şaşıfelek Çıkmazı'nı izlemeye başladım. Eski Türkiye'yi anlatıyordu. Ülkenin ekonomik krizle boğuştuğu dönemlerde çekilmiş olan diziyi izledikçe kahrolurdum. Çünkü bu zamanlarda ekonomik kriz yoktu ama bizi boğan bir şey vardı. Biz hayali bir şeyle boğuşuyorduk. Gençliğimiz neyle boğuştuğumuzu bilmeden geçip gidiyordu.

İşte tam bu zamanlar nişan yaptık biz. Nişanda takılan dört çeyreği bozdurup Rampalı Çarşıda bir dükkan kiraladık. Duvarın birisini kırmızı birisini mor yaptık. Bit pazarından topladığımız üç beş eşyayla açtık dükkanı. İsmi dedim ki "Şaşıfelek" olsun. Uzunca süre bir tabelası olmadı. Çok sonraları çıktı alıp kapıya yapıştırdık tabela niyetine.

Her sabah babam beş yola kadar beni bırakırdı. Oradan yürüyerek Teksas'a gelirdim. Köşedeki büfeden yirmi beş kuruş daha ucuz olan kara simit alırdım. Rampalı'nın tam karşısındaki pastaneden de portakallı kurabiye. Ortalığı temizleyip çayı demlerdim. O simit ve kurabiyeyle kahvaltımı yapardım. Öğleye kadar uğrayan olmazdı. Cemal ücretli yaptığı için üçte gelirdi. O gelmeden evden getirdiğim yemeği hazırlardım. Cemal'le dizi izleye izleye yemek yerdik. Sonra art arda sigara yakardık. Ortalık duman altı olunca muhakkak bir müşteri gelirdi. Bir taraftan camı açıp havalandırırdık bir taraftan kedileri kollardık. Gelen müşterilerden bazıları kedilerden korkardı, bazıları da sigaradan nefret ederdi. Biz ne kedilerden vazgeçtik ne sigara içmekten. Müşterilerde kedi kılına ve sigara kokusuna alıştılar zamanla.



Gelenlerin çoğu sohbet etmeye gelirdi. Her hafta uğradığı halde hiç alışveriş yapmayan çok müşterimiz vardı. Çay içmek ve muhabbet etmek için geldiklerini utana sıkıla söylerlerdi. Çoğunlukla çok indirimli satardık eşyaları. Kıymetini bilecek olana hediye ederdik. Veresiye defterimiz bile vardı. Para kazanan bir işletme değildik. Hatta esnaf bizim ne yaptığımızı asla anlamazdı. Maliye memurları geldiğinde ne iş yaptığımızı anlatınca "Ne siz bizi gördünüz ne biz sizi. Ne kazanıyorsunuz da vergi vereceksiniz." deyip sessizce çekip gitmişlerdi. Vergi levhasını hak etmeyecek kadar küçük bir işletme olsa da buradan kazandığımız üç beş kuruş ve Cemal'in ücretli öğretmenlikten kazandığı sayesinde yazın bir düğün yapabilmiştik.

O kış çok kar yağmıştı. Çarşının arkasındaki otaparka bakan dükkan penceresinden yağan kara bakıp ertesi gün okulların tatil olup olmayacağını tahmin ederdik. Okullar tatil olsa ücret kesilirdi ama biz yine de sevinirdik. Karla kaplı şehirde dolaşma fırsatımız olurdu.

Hafta sonları ise dükkanı Cemal açardı. O simidin yanında gazete de alırdı. Kahvaltıyı o hazırlar temizliği o yapardı bu sefer. Pazar günü bit pazarına giderdik. Yine bit pazarından aldığımız  pazar arabasını doldururduk. Akşam annemin göz bebeği olan çamaşır makinesinde yıkar temizler ertesi güne hazır ederdik. Akşam olunca da fotoğraflarını çeker hikayelerini yazardık. Şöyle uzaktan bakardım da bilirdim yaptığımız her şeyin aslında bir ibadet olduğunu. Eskiye hürmet edişimizde bir keramet vardı. Onca yıl okuduğumuz okullar bize bir kapı açmamıştı da şu yirmi beş metre karelik dükkan kapısını açıvermişti.


Sonra karlar eridi. Kendimize bir bisiklet aldık. Sabah Ankara yolundan çıkardım yola. Musalla'nın karşısından yavaş yavaş çevirirdim pedalı. Tam beş yola gelince bir telaşa kapılırdım. Ayaklarım yere yetişmezdi. Oradaki ışıklarda durunca kalkması zor olurdu. Hele küçük küçük veletler bisikletleriyle yanıma gelip gülüştüler mi beş dakika boyunca ışıklarda beklediğim bile olurdu. Sonra Merkez İmamhatip'in oradan yine yavaş yavaş Teksas'ın oraya çıkardım. İnsanlar üstüme üstüme gelince iner bisikletimle yan yana Rampalı'ya kadar yürürdüm. Değişmeyen şey her şeyi yavaş yavaş yapışımdı. Akşam dükkanı kapatınca Cemal'in arkasına kurulur bisiklet selesinden Şehri, binaları ve insanları seyrederdim. Bazen Mevlana'nın oraya giderdik bazen de Gedavet'e. Cebimizdeki bozukluklarla çay ocaklarında çay içmeden eve asla dönmezdik. Bisikletin girebildiği her ücrada bir çay ocağı keşfederdik. En sevdiğimiz Çınar çay eviydi. Şimdi el değiştirmiş olsa da orası daima şairlerin ve sanatçıların mekanı olarak kalacak bizde. Sonra Umut, Mevlana, Nasip sıklıkla uğradıklarımızdı. Hepsinin bir mevsimi, bir günü var gibi hissederdik. İşten erken çıkınca birisine, kışın birisine, yürüyorsak başka birisine dadanırdık. Bir yerde çay içmemişsek Rampalı'daki tostçu da çay içerdik.
Dükkan dışında çay içmek nefes almak gibiydi. Kış yeni geçmişken yapılabilecek en güzel aktiviteydi.


O yıl ne sinemaya gittik ne de tiyatroya. Doğru düzgün kitap da almadık. Gençlik Kitabevinden tanıdığımız Bayram Abi sağ olsun, hep bir şeyler hediye ederdi. Yalnız o yıl çok insan tanıdık. O yıl çok büyüdük. O yıl ayakta nasıl durulur, nasıl sabredilir öğrendik. Çok hikaye, çok insan biriktirdik. Müşterilerimizin çoğu arkadaşımız, dostumuz oldu. Düğünümüze gelip göbek attılar, yakamıza para taktılar. Çay ikram ettiğimiz onca insanla aramızda kırk yıllık bir hatır oluştu.


Düğüne az kalmışken bir ev kiraladık İstanbul'dan. Şaşıfelek'i nasıl ellerimizle kurduysak öyle topladık. Kuman (kedimiz) dükkanın boş halini görünce çok üzüldü. Bir hafta depresyona girdi. Çünkü sekiz ay burası onların yuvası olmuştu. Dükkandan yanımıza pek az şey alabildik. Birazını sattık birazını hediye ettik. Belki bir gün döneriz diyerek bazılarını da annemlerin bodrumuna koyduk. Şimdi evimizde bir iki fotoğraf ve bir Ahmet kaya posteri haricinde pek bir şey yok. Bugün bu yazıyı yazmak için hafızamı kurcalarken aslında bazı şeyleri hatırlamak için eşyalara ihtiyaç olmadığını fark ettim.

Çok yavaş bir şehirden çok hızlı bir şehre geçiş yaparken Şaşıfelek bir duraktı. Dükkanda tüm çay içen dostlara selam ediyorum. Hatırınız büyüktür. Nostaljimi Erol Büyükburç'un Little Lucy şarkısı ile sonlandırıyorum.



Eşyaların öykülerine ulaşmak için.

Yorumlar

  1. Yazı o kadar güzel ki, tekrar tekrar yaşadım aynısını tüm o günlerin. O kırmızı duvarlar hele! O çay...O kar günleri. Hepsi çok güzel ve çok değerli. Rampalı'ya gelir Öteki Sahaf'ın hüner'e bıraktığımız sayılarının azalıp azalmadığını kontrol eder oradan hemen bir türlü kaçıncı kat da olduğunu bilemediğim ama hep bir köşede gözgöze geleceğimi bildiğim kapıyı arardım. İyi ki içtik çayınızdan, iyi ki hayatlarımıza girdi Şaşıfelek!☀️

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnsan yazılanları okuyunca ve yazı da geçen kentte (aslında kocaman bir köy diyebiliriz) yaşayınca çok şey kaçırdığını düşünüyor. Rapmalı Çarşı'ya çok geldim, kitap almak için. Hatta her gün o civardan geçtiğim zamanlar da oldu. Tam karşısındaki lokalde kafayı çeker İş Bankası'nın önünde bir sigara içer tramvaya atlayıp eve giderdim. Halen de öyle yapıyorum. Sizin gibi güzel insanlarla karşılaşmadığım için üzüldüm.

      Sil
  2. güzel yazı elinize sağlık.

    erol büyükburçla bitmeyeydi daha iyiydi :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Sen nasıl yorum yapmak istiyorsan:

Seçeneklerden anonim olmayı seçebilir ya da sadece adını yazabilirsin. İstediğin sosyal medya profili ile giriş de yapabilirsin.

Bu blogdaki popüler yayınlar

NELYUBOV (SEVGİSİZ) FİLMİ YA DA KÖR KÖR PARMAĞIM GÖZÜNE

Feminist Filmler Listesi, Feminist Film Listesi ya da Kişisel Kadın Filmleri Listem

Ahmet Amca

DANTE'NİN CEHENNEMİ ve THE GOOD PLACE

Yeşilin Kızı Anne ya da artık Anne White An E