Edebiyat Dünyamız ve Orhan Veli



Edebiyat Dünyamız ve Orhan Veli

İlk gençlik yıllarımda İkinci Yeni şairleri ile tanışınca diğer bütün şairleri hor görme, beğenmeme evresi yaşamıştım. Tam olarak ergenlikvari bir hayranlık da değildi ama yine de pek de aklı başında düşünceler olduğu da söylenmezdi.

Son sene Cumhuriyet Şiiri'ni ders olarak almaya başlayınca biraz daha işin rengi değişti. Garipçiler, Toplumcu Gerçekçiler, Milliyetçiler işin içine girdi. Hepsinin şiir anlayışlarını, şiirlerini teker teker incelemeye başladık.

Garipçilere sıra gelince hoca uzun uzun Orhan Veli'den bahsetti. Şiirleri çoğu zaman basit gibi görünen, biraz sevk ve sefa içeren bir Orhan Veli'den farklı bir Orhan Veli'yi o zamanlarda gördüm ilk.

Derste Böcekler, Anlatamıyorum ve Kitabe-i Seng-i Mezar şiirlerini inceledik. Orhan Veli'nin poetikasından bahsettik. Hoca Anlatamıyorum şiirini okurken biraz duygulanmıştı. Ben bu şiirden ziyade Kitabe-i Seng-i Mezar'a takılıp kalmıştım. O günden sonra sokakta gördüğüm bazı adamları Süleyman Efendi'ye benzetip durdum. Şiir, Süleyman Efendiler sayesinde ara ara kendini gösterdi sürekli.

İkinci Yeni'ye geçince Orhan Veli'yi unuttum. İkinci Yenicileri incelemek okumak o zaman yine daha ağır bastı.

Geçen yıl Ankara'ya gittiğimde sahaflardan birinde Orhan Veli'nin Edebiyat Dünyamız adlı düz yazılarından oluşan kitabını Cemal'e hediye olarak almıştım. Kitap bir sene evin muhtelif yerlerinde süründü durdu. Kitapsız kaldığım bir gün aldım elime okumaya başladım.

İlk başlarda yazılarındaki ironiyi anlayamadım. Cemal'e "Adam şundan şöyle bahsetmiş ya dalga geçmiş ya gerçekten bunu düşünerek yapmış." dedim sık sık. Yavaş yavaş okumamı hızlandırınca gerçek Orhan Veli'yi tanımaya başladım. Bu sefer Cemal'e "Adam herkesle dalga geçiyormuş." derken buldum kendimi.

Bir yandan kitabı okudum bir yandan Orhan Veli ile ilgili makaleleri taradım. Kitaptakilerden pek farklı şeyler göremesem de ısrarla okumaya devam ettim. Kitabın ilk sahibi 8 mart 1980 yılında almış kitabı. Kitabın benim gibi çokça altını çizmiş. Bazen bazı yerlerin altını çizmek isteyince zaten altının çizili olduğunu görünce çiziktirmekten vazgeçtiğim zamanlar oldu. Kitabı ilk sahibi ile beraber okudum, onun notlarıyla kendi notlarımı karşılaştırdım.

Çok kısa bir zaman diliminde yaşamış bir adamın üretkenliğine şahit olmak gerçek manada beni etkiledi. Orhan Veli'nin hayat görüşünü, politik ve siyasi yaklaşımını, zevklerini, dostluklarını ve poetikasını onun yazdıklarından öğrendim. Yanlış bildiklerimi düzelttim. Doğru bildiklerimin de üzerinden geçtim.

Günümüz şairlerinin dilsizliğine inat bir insan tanıdım. Etliye sütlüye dokunan, her vakit fikir üreten ve bunu saygı çerçevesinde dile getiren. Tercüme eserlerden yeni şairlerin tanıtılmasına, dil tartışmalarından Köy Enstitülerine kadar her yaraya uzanan bir yelpaze.

Fikirlerine böylesine saygı duyduğum adamın şiir anlayışını da yeniden gözden geçirdim. Ne yapmak istemişti ve ne yapabilmişti diye. Yine bu hususta onun yazdıklarından faydalandım. Onlar şiirde bir devrim gerçekleştirmişler. İnsanın elini kolunu bağlayan, okuyucuyla dalga geçen her şeyi atmayı başarmışlar. Kendi köklerine dönüşün bir yolunu bulmaya uğraşmışlar. Kafiye, redif ve söz sanatlarını atmışlar. E iyi de olmuş. Bu seferde onların şiirinde insanı "Bunu ben de yazarım." gafletine düşüren şeye yakalanmışlar. Bunu ben de uzun uzun düşündüm. Şiirler oldukça basit görünüyor. Yani uğraşılmamış gibi duran bir tarafları var. Eğer öyleyse neden bunun aynısını yapamıyoruz ya da yıllarca neden Süleyman Efendi şiiri dilime pelesenk oldu? Yine üniversitedeki bilgilerim imdadıma yetişti. Sehl-i münteni diye bir sanat vardır. Kısaca bu sanat kolay gibi görünen ama aynısı söylenmeye çalışılınca kolay olmadığı anlaşılan, yalın söyleyişler için kullanılır. Yunus'un şiirleri için sıkça bahsedilir bu sanat. Orhan Veli şiirleri için de bahsetmekte sakınca yoktur sanırım. Tabi hayatı boyunca şairanelikten kaçan bir şairin şiir anlayışını edebi sanatla özetlemek de benim ayıbım olarak kalsın.

Peki istediklerine ulaşabilmişler mi? Orhan Veli ve arkadaşları verdikleri pek çok röportajda yapmak istediklerinde ne kadar başarılı olduklarını bilemeyeceklerini ve bunun tamamlanmasını başka şairlerin sağlayacaklarını söylüyorlar. Burada İkinci Yenicileri devreye sokmak gerekir. Çünkü Garipçilerin devrimi sayesinde onlar şiirde bir üst seviyeye geçebildiler. Yoksa onlar bu devrimi yapmakla meşgul olup şiirde bu seviyeyi göremeyeceklerdi. Nitekim Orhan Veli bunu öngörmüş ama görecek kadar yaşayamamış.

Ölümü hakkında pek bir şey söylemek gerekmez. Yalnız kitabın son sayfasında Sait Faik'in onun ölümünden sonra kaleme aldığı yazı insanın içini burkuyor. Aslında yazıda pek bir şey yok. Sait Faik acıdan, üzüntüden pek bir şey yazamamış gibi. Yazıda süslü cümleler filan değil buram buram hüzün, yarıda kalmışlık ve dostluk var.

Bu yazıda lise yıllarından beri öğretilen bilgilerden bahsettim aslında. Pek farklı bir şey yok yazdıklarımda. Ben Orhan Veli'yi onun ağzından, onun kelimeleriyle yeniden keşfetme yolculuğumu yazmak istedim. Kitabı hemen bitirmemek için ara vererek okudum. Verdiğim aralarda onunla ilgili şeyleri okuyarak.

Hepinizin onu, ondan keşfetmesi dileğiyle.


Kitabe-i Seng-i Mezar
Hiçbir şeyden çekmedi dünyada
Nasırdan çektiği kadar
Hatta çirkin yaratıldığından bile
o kadar müteessir değildi;
Kundurası vurmadığı zamanlarda
Anmazdı ama Allah'ın adını,
Günahkar da sayılmazdı.
Yazık oldu Süleyman Efendi'ye

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NELYUBOV (SEVGİSİZ) FİLMİ YA DA KÖR KÖR PARMAĞIM GÖZÜNE

Feminist Filmler Listesi, Feminist Film Listesi ya da Kişisel Kadın Filmleri Listem

Ahmet Amca

DANTE'NİN CEHENNEMİ ve THE GOOD PLACE

Yeşilin Kızı Anne ya da artık Anne White An E