KOŞMASAYDIM YAZAMAZDIM VE MURAKAMİ'NİN MÜZİK LİSTESİ


KOŞMASAYDIM YAZAMAZDIM VE MURAKAMİ'NİN MÜZİK LİSTESİ

Haruki Murakami adını edebiyata ilgisi olan herkes işitmiştir. Ben nedense bu yazarla arama bir mesafe koymuştum ve yakınlaşmaya da niyetli değildim. Onun kitaplarına Bayram Abi'nin dükkanında uzaktan bakar ve yanına pek yaklaşmazdım. Ta ki Patti Smith bir kitabında Murakami'nin Zemberek Kuşunun Güncesi adlı kitabından bahsedinceye kadar. İşte o saatten sonra Murakami benim için tavsiye bir yazar oldu. Bu karantina döneminde aklıma düşünce bir kitabını okuyayım dedim ve Koşmasaydım Yazamazdım adlı deneme-anı türündeki kitabına başladım. Kitabı tavsiye kitaplardan birisi değildi ama yazar tavsiye edilmişti bir kez. Eldeki kitabı değerlendirmek için başladım okumaya.

Bir yazarı anlamak için onun kurmaca eserlerini okurken aynı zamanda anılarını, denemelerini, günlüklerini de okumakta yarar vardır. Ben bazen kurmacası beni sarmayan çoğu yazarın hayatından izler taşıyan diğer türlerdeki eserlerine kendimi kaptırır giderim. Bu yüzden Murakami'nin bu kitabı onun üslubunu anlamak için elverişli olmasa da kişiliğini anlamak için idealdi.

Bir işi tutkuyla yapmak galiba herkese nasip olacak bir şey değil. Murakami iki ayrı şeye tutkuyla yaklaşıp bu iki ayrı şeyi bir kitaba sığdırmayı başarmış: koşmak ve yazmak. İkisi ayrı ayrı işlense tamam ama birlikte nasıl ele alınırsa alınsın sanki garip kaçacak gibi geliyor insana ama yazar bunu güzelce birleştirmiş. Birleştirmek için çaba sarf etmemiş sanırım güzel olan bu. Zaten var olan iki gerçekliği olduğu gibi anlatmış bizlere.

Yazmak üzerine kafa yoran, bunun üzerine inceleme yapan herkes bu kitabı da listesine eklemeli. Basit, herkesin bildiği şeyleri tekrarlıyor gibi görünse bile pratikte nasıl olması gerektiği hakkında güzel fikirler vermiş. Azıcık uğraşla da her şey maddelenebilir şekilde derli toplu.

Hani bir film izlersiniz, bir hikaye dinlersiniz ya da bir kitap okursunuz ve hayatınız değişir. Kanımca o iş öyle olmaz. Siz bir şeylerin değişmeye başlamasından değişeceği ana kadar bir dönüşümün içerisinde varsınızdır ve tam değişme anınız bir şeye denk gelir. İşte o an öyle bir andır ki muhakkak bir olay onu tetikler. Yani elma düştü, hadi yer çekimi; tas suyun üzerinde yüzdü hadi suyun kaldırma kuvveti değildir olay. Ben de 28 yaşıma girmeye çok az kala uzunca zamandır düşündüğüm "yazmak" hakkında bu kitapla aydınlandım diyebiliriz. Yani düşündüğüm onca şeyin sağlamasını yapmış oldum da diyebiliriz.

Yazar otuzlu yaşlarında bir anda roman yazmaya karar veriyor ve bir bar işletirken aynı zamanda kalan vakitlerinde roman yazmaya başlıyor. Bardan gelip uykusu gelinceye kadar yazıyor. Ayfer Tunç da gazetecilik yaptığı dönemlerde işten gelince yazdığını söylemişti röportajında. Bir şey yapmak isteyen ve sorumluluk alan yetişkinler böyledir. Murakami'nin ilk kitabı ödül alınca yine aynı tempoda ikinci kitabını yazıyor. Sonrasında karar alıp roman yazmak istediği için barını satıp kendini sadece roman yazmaya adıyor. Bunu da ilk iki kitabı duygularımla yazdım, daha iyisini yazmak için her şeyimle yazmam gerekiyordu diyerek yapıyor. Yani duygularla, teknikten yoksun, üzerine düşünülmemiş, çaba harcanmamış bir roman aslında çok kalıcı değildir. Bu gerçeği bilip daha iyisi için kararlar alıyor.

Aldığı karar sonucunda ise sabah erkenden kalkıp akşam erkenden yatarak bir tempo tutturuyor. Bir şeye odaklanmak insanı başka şeylere bazen mecbur bırakır. Mesela yemek yemek, oturmak, sigara. Murakami de bunlara mecbur kalıyor. Kilo ve sigaradan kurtulmak için de koşmaya başlıyor.

Neden koşmak da başka bir spor değil, diye soracak olursanız yanıt çok basit. Her yerde koşabilirsiniz ve özel ekipman gerektirmez. Bir heyecanla aldığımız kararları yerine getirememek de böyle bir şey. Pratikten yoksun oluşları. Buz pateni kaymak, at binmek, futbol oynamak ekipman ve insana gerek duyulan sporlardır. Bir heyecanla başladığımız bu tür sporlar tutku eksikliği ve tembellikle asla alışkanlığa dönüşmez. Murakami'nin en büyük artısı sanırım kendini çok iyi tanıması. Kendisini iyi tanıyor, sınırlarını biliyor ve ona göre kararlar alıp uyguluyor.

Aldığımız kararlar ve onları tutma derecemiz kendimize olan saygımızı gösteriyor ve Murakami bunun farkında. Belirli bir rutinde koşarak belirli bir rutinde yazıyor. Bazen koşmak istemiyor ama yine de koşuyor. Hatta bir koşucu ile röportaj yaparken koşmak istemediğiniz oluyor mu diye soruyor ona. Çünkü kendisinde olan bu hissin normal olup olmadığını ölçmek istiyor. Bu hissin normal olduğunu koşucunun cevabından anlıyor.

Kitapta bir yazarda olması gereken özellikleri de sıralıyor. Bu özelliklerden ilki yazma dehası. Bu olmazsa olmaz diyor. Bahsettiğimiz deha öyle ahım şahım bir şey de değil ona göre. Çünkü kendisinin yaratıcı tarafını az görüyor. Ve yine vücudunu koşmayı bırakınca kilo almasından dolayı eksik gördüğü gibi. Yazar bu durumlara pozitif bakmaya çalışıyor. Bu pozitif bakış yabana atılamayacak kadar gerçekçi üstelik. Yazma dehasına, yaratıcılığına güvenen insanlar bu işe uğraş vermezse ellerindeki kaynağı kuruturlar ve yeni kaynak aramayı bilmediklerinden yok olup giderler. Yeseler bile zayıf kalan insanların aksine şişmanlamamak için spor yapanlar yaşlanınca daha sağlıklı olurlar.

Yazma dehasından sonra ikinci bir özellik olarak odaklanmanın gerekliliğinden bahsetmiş. Yazma dehası sınırlı olduğundan iyi bir yazar olmak için odaklanma onun için çok önemli. Büyük yazma dehasına sahip onca insanın odaklanamadıkları için iyi birer yazar olamadıklarını, yine bu maddede de vurguluyor.

Üçüncü madde ise sürdürebilirlik. İç disiplini olmayan bireyler için en zor şeylerden birisi bu. Ama olmazsa olmaz aynı zamanda. Bazen yazmaya devam etmek istese de o günlük bıraktığını ve ertesi gün devam ederek sürekliliği sağladığını söylüyor. Bu üç maddeyi koşmaya da uyguluyor ve başarılı oluyor.

Bir içgüdü ile roman ve koşmaya başlayan yazar kendince ikisinde de başarılı oluyor. Ve ona göre onu romancılıkta ve koşmada başarılı yapan deha ve özelliklerinden çok, odaklanma ve süreklilik. Zaman içerisinde yaratıcı bir kaynak bulamayacağını anladığı konudan hemen vaz geçmesini öğreniyor. Ve yine zamanla maratonlara katılıyor.

Yazarken de koşarken de yarıştığı tek kişi yine kendisi. Yine maraton koşarken bazı ilkelere hep sadık kalıyor. Birincisi yarışı ne kadar sürede olursa olsun bitirmek, ikincisi ise yarışı yürüyerek bitirmemek. Bu kadar ilkeli ve bu ilkelere sadık olmak benim gibi birisinin gözünü korkuttu ama asil bir duruş olduğunu da kabul etmek lazım.

Yazar hakkında ne düşünüyorsun derseniz sanırım "Kendini bilen ve her şeyiyle kabul eden birisi." Bu herkesin başaracağı bir şey değil. Ama Murakami bunu başarmış. Kitabın her sayfasında eksiklerini söyleyip onları teker teker nasıl kabul ettiğini okuyorsunuz. Kendiyle barışık olmak değil bu, kendinin farkında olmak ve ona göre yön çizmek.

Doğu bilgeliği gibi gelebilir bu kulağınıza ama uzun bir çaba sonucunda elde ettiği kesin. Öyle kolay söylenip zor yapılan şeyleri bir ömür keşfetmiş ve üstüne koyarak bir rutine dönüştürmüş. Deneme-anı gibi görünse de belki hayatımın bu aşamasında bana farklı bir alt yapısı varmış gibi göründü. Belki sadece deneme-anı-günlük gibi okuyabilirsiniz. O açıdan da fena olmayan bir kitap.

Ve son olarak yazarın sayfalara serpiştirdiği koşarken dinlediği şarkıcıları, şarkıları listeledim.
  • Vernon Dukü'ün bestelediği New York'ta Sonbahar (Koşarken dinlemese de New York Maratonu'na hazırlanırken aklına gelen şarkı.)
  • Carla Thomas 
  • Otis Redding
  • The Lovin' Spoonfull
  • Mick Jagger-Satisfaction (Yine koşarken dinlemiyor ama güzel bir anması var.)
  • Red Hot Chili Peppers
  • Gorillas
  • Bech
  • Creedence Clearwater Revival
  • Beach Boys
  • Duran Duran (Koşarken dinledim demese de özlemle anıyor.)
  • Hall&Oats  (Koşarken dinledim demese de özlemle anıyor.)
  • Rolling Stones- Beggars Banquet
  • Sympathy for the Levil
  • Eric Clapton-Reptile

Yorumlar

  1. Eline sağlık Hafize, belli duraklarda bana el sallayarak ne güzel aktı gitti.Yazının sonundaki sürprizin de çok tatlı. Şimdi içlerinden kafama göre seçtiklerimi açıp dinleyeceğim. 🙂
    ❤️🥂

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Sen nasıl yorum yapmak istiyorsan:

Seçeneklerden anonim olmayı seçebilir ya da sadece adını yazabilirsin. İstediğin sosyal medya profili ile giriş de yapabilirsin.

Bu blogdaki popüler yayınlar

NELYUBOV (SEVGİSİZ) FİLMİ YA DA KÖR KÖR PARMAĞIM GÖZÜNE

Feminist Filmler Listesi, Feminist Film Listesi ya da Kişisel Kadın Filmleri Listem

Ahmet Amca

DANTE'NİN CEHENNEMİ ve THE GOOD PLACE

Yeşilin Kızı Anne ya da artık Anne White An E