NASIL TAŞINILMAZ? TAŞRAYA DÖNÜŞ

 

NASIL TAŞINILMAZ? TAŞRAYA DÖNÜŞ

Üç yıl evvel düğünün ertesi günü İstanbul'a İnternet'ten tuttuğumuz bir eve taşınmıştık. Göç niyetine kediler ve bir çadır almıştık yanımıza. İnsan bir evi varken hangi akla hizmet çadır taşır yanında bilemiyorum. Eve girince kedileri salıp çadırın üzerine uzanıvermiştik. Sonra yavaş yavaş eşyalar aldık ve bir ev kurduk.

Evimiz Esenyurtta'ydı. Burası herkesin köyünü yanında getirdiği bir mahalledir. Salça kaynar, halı yıkanır, yün dövülür, çocuklar her vakit sokaktadır. Her şeyin en ucuzu buradadır. Öyle ki bakkaldan kaçak sigara alabilirsiniz. Üç yıl bu mahallede nasıl geçti derseniz sanırım kültür şokuyla diyebilirim. Alıştığım hayattan, çalıştığım hayattan, düşlediğim hayattan bambaşkaydı bu mahalle. Yaklaşık iki yıl burada yaşamıyor gibi davransak da son sene burayla barışıp tadını çıkarmayı öğrendik.

Geçen yılbaşında Konya'ya gitmiştik. Dönüşte Ankara'ya uğradık. Elektriklerin olmadığı, yağmurlu bir Ankara akşamında simit yerken Cemal'e,

"Neden İstanbul'dayız?" diye sordum. O an karar verdik bu şehri terk etmeye. 

Sahi neden İstanbulda'ydık? Bu şehri vazgeçilmez kılan, putlaştıran, içimizdeki göçebeliği şehirliliğe yontan neydi?

Ankara'dan bu yana bu sorulara bazen Cemal'le bazen ayrı ayrı cevaplar aradık. Genellikle İstanbul'dan bıkınca iş ne zaman terk etmeye gelse boğazdan geçmek o fikri öldürür. Bu sefer öyle olmadı, terk etme fikri boğazla birlikte yok olmadı. Bu da işi daha ciddi kıldı galiba.

Göçebe bir yanınız varsa hem ondan vazgeçmek istemezsiniz hem de onu korumak için sürekli uğraşırsınız. İstanbul'a gelmek o tarafımızı korumaya almak içindi. Daha özgür olmak adına verilmiş bir karardı. Üç yıl boyunca çok özgür bir hayat yaşadık. Kendimizi kendi başımıza bulduk, keşfettik, değiştirdik. Ama sanırım şehirli olmak içimdeki göçebeyi yaralamıştı. İnsanın iki ayağı da hareketli olunca sanırım durmayı seçiyor. Ben pergelin sabit tarafını bir yere batırmaya karar verdiğim zaman huzura kavuştum. Daire de çizsem bir şekilde hareket etmiş olacaktım. Sabit ayağın İstanbul'da olmasının hem maddi hem manevi imkanı yoktur dostlar. Ve galiba sabit ayak İstanbul'da olsun hiç istemedim.

Bu son bir yıl kendi içimdeki köklerimi özledim. Sakladığımız ama hep sizi çevreleyen o kökler. Taşra yanım, kurak yanım, bozkır yanım, sarı yanım. Sonra uzun uzun taşra merkez konusunu düşündük. İstanbul'da ortaya çıkan ve iyi etmeye çalıştığım o taşra öfkemi iyi ettim. 

Bu hislerin toplamı bir taşınma etti. Pandemi de bu süreci hızlandırdı. Eve tıkılıp kalmak bazen iyi gelse de dışarı çıkınca betonlar görmek, evin bir bahçeye açılamaması beni hırpaladı. İş yerine giderken gördüğüm o yokuşun ev dolu manzarası boşluk oluşturdu. Yokuşa doğru spor arabalarını park etmiş insanların o manzarada ne bulduklarını anlayamamak boşluğu büyüttü.

Evimiz öğrenci evinden halliceydi. İki odası vardı bir de mutfağı. Kışın salon öyle soğuk olurdu ki perde sallanırdı rüzgardan. Gelen misafirlere çift kat yorgan sererdik ya da mutfakta yatırırdık. Bir ara evde dört kişi yaşadık. Salonu perde ile böldük iki oda yaptık. Dostlarımız yerlerini bulup gittiler, evi tekrar düzenledik. Parasız kalma korkusundan mı, cahillikten mi, kimseye muhtaç kalmak istememekten mi bilmem uzunca bir süre yatak ve ocak almadık. Ama ne üzerinde uyuduğumuz yorgan sırtımızı ağrıttı ne de piknik tüpünde pişirdiğim yemeklerle misafir ağırlamak zoruma gitti.

Yıllık izindeyken bir gün içinde ev tuttuk, aynı gün iş bulduk ve İstanbul'a dönüp işimize devam ettik. Bir hafta boyunca gündüz işte çalıştık ve son üç güne kadar da eşyalara elimizi sürmedik. Daha önce hiç eşyamız olmadan taşındığımız için nasıl taşınıldığını anlamamız biraz uzun sürdü. Pek kıymetli yemek takımımı ve fincanlarımı gazeteleyip koliledim. Geri kalan her şeyi çuvalladık. Son günün gecesi sıçtı Cafer bez getir modundaydık. Sabah kapıyı çalan nakliyecilere pijamayla hoş geldiniz dedik. 

Kimseyle vedalaşmaya içim elvermedi. Medo ve Zeynep hariç. Birisi ağladı diğeri küstü ama şimdi sanırım her şey yolunda.Şehri de son bir kez turlamadık. Boğazdan hadi bir daha geçelim demedik. Her bahar ve kış Ankara'yı selamlayışımız gibi İstanbul'u da yarım bıraktık, bir gün rutinleşecek gezilerimiz için.

Yine tozlu, temizlenmemiş eve indirdik eşyaları. Bu sefer gözümüzün gördüğü gönlümüzün sevdiği bir ev tuttuk yani ilerleme kaydettik. Ve artık evimin kapısı havuzlu bir bahçeye açılıyor. İki yıllık bir kalkınma planı, pergelin sabit ucu, özgür kediler. İçimizdeki çingene dürttüğünde çember çize çize göç etmek ümidiyle.

Yorumlar

  1. Göçebe bir yanınız varsa hem ondan vazgeçmek istemezsiniz hem de onu korumak için sürekli uğraşırsınız. Ben buraya kitlendim desem yeridir. Hala da öyle bir yanım bahar bahçe bir yanım kurak çorak Konya bozkırı. Kalemine, hislerine sağlık güzel insan 🌼

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Sen nasıl yorum yapmak istiyorsan:

Seçeneklerden anonim olmayı seçebilir ya da sadece adını yazabilirsin. İstediğin sosyal medya profili ile giriş de yapabilirsin.

Bu blogdaki popüler yayınlar

NELYUBOV (SEVGİSİZ) FİLMİ YA DA KÖR KÖR PARMAĞIM GÖZÜNE

Feminist Filmler Listesi, Feminist Film Listesi ya da Kişisel Kadın Filmleri Listem

Ahmet Amca

DANTE'NİN CEHENNEMİ ve THE GOOD PLACE

Yeşilin Kızı Anne ya da artık Anne White An E