"DÜNYA BİZİM DEĞİL"

 "DÜNYA BİZİM DEĞİL"

Mahdi Fleifel'in Dünya Bizim Değil adlı filmini izledim dün gece. Mubi'nin relamı sayesinde fark ettim filmi. Reklamı detaylı izlemeyince Lübnan'da savaş sırasında insanların evlerindeki yaşantılarını, savaş sırasında normal hayatlarının görüntüleri diye düşünmüştüm. Dışarıda savaş var ve bir şekilde hayata devam eden insanların kendi çektikleri görüntüler film olmuş sanıyordum. Oysa film başkaymış. Uzun zamandan beri bu kadar gerçek, bu kadar iyi bir şey izlememiştim. Ukrayna'nın Rusya tarafından işgal edilmesinin üstüne izlemek de ayrı bir katman oluşturdu tabi.

Yönetmen Mahdi bir Filistinli. Ailesi Danimarka'ya yerleşmiş fakat akrabalarının çoğu Lübnan'da bulunan Aynül Hilva mülteci kampında yaşıyor. Mahdi de bir müddet bu kampta yaşamış. Danimarka'ya taşındıktan sonra da tatil zamanlarında kampa gelmiş, tatillerini bu kampta geçirmiş. Mahdi'nin babasının çekmeye başladığı kamp videolarını Mahdi devam ettirmiş.

 Film yıllar içerisinde çekilmiş bu görüntülerin oluşturduğu harika  hikayelere dayanıyor. Filmin merkezinde Mahdi'nin dedesi, Mahdi'nin amcası (annesinin üvey amcası) ve Mahdi'nin arkadaşı var. Biz bu üç insanın farklı zamanlardaki görüntülerini izliyoruz. İzlediğimiz göz Mahdi'nin gözü çünkü hikayeleri o anlatıyor bize. Üç ayrı adam ve birçok hikaye varsa da hepsi bir müteci hikayesi oluyor. Yani bir film bize mülteci olma durumunun birden fazla şeklini gösteriyor.

Dede bu kampa geldiğinde 16 yaşındaymış. Şimdi 80 yaşlarında ve kampı terk etmemekte ısrarcı. Amca ise Filistin devrimine inanmış, bu savaşta kardeşini kaybetmiş, kaybolmuş. Arkadaş ise kamptan çıkamayan devrime de artık inanmayan ve kaçıp gitmek isteyen bir genç. Üç kuşak, üç adam ve devrime olan inancın yitip gitmesi, mültecilik. 

Hepsi gerçek görüntüler bu açıdan bir belgesel ama barındırdığı hikayeleri Mahdi anlattığı için kurgu da işin içine giriyor. Mahdi de başlarda bir mülteci sonrasında Danimarka vatandaşı şimdi Londra'da yaşıyor. Bu açıdan bakınca filmin katmanlarının arttığını görüyorsunuz.

Bu insanların bir vatanı yok. Etrafı çevrelenmiş bir kampta sıkışıp kalmışlar. Dünya kupası zamanlarında başka ülkeleri tutup oralı oluyorlar. Almanya, Brezilya, İtalya. Belki sadece dünya kupası zamanlarında Filistin devrimine inanmaktan kurtulup bir yere ait oluyorlar. İlk kuşakların aksine son kuşaklar artık bu devrime inanmıyorlar. Bu kampta unutulmuş oldukları gerçeğinin farkındalar.


Filmin sonunda Mahdi'nin arkadaşı kaçak yollara Fransa'ya gitmeye çalışıyor. Suriye, Türkiye ve Yunanistan. Yakalanıyor ve Atina'dan tekrar mülteci kampına gönderiliyor. Bu sahnede garip bir kırılma yaşadım. Ben kaçak yollarla başka bir ülkeye gitsem beni yine ülkeme gönderirler. Ama onu bir kampa gönderiyorlar. Üstelik o kamptan çıkıp Lübnan'da çalışmasına da izin verilmiyor. Bilmem kaç metre karelik alanda mahsur kalıyorsun. Böylesi bir durumu cidden aklım almıyor.

Sonra Ukrayna'nın işgali ile ortaya çıkan ülke travmalarımıza bakıyorum da bu travmalardan kurtulmamızın da imkansızlaştığını görüyorum. Lübnan'dan, Filistin'den, Kırım'dan, Rusya'dan ve Suriye'den öğrencilerim oldu. Hepsiyle uzun uzun konuştuğumu hatırlıyorum. Lübnanlı öğrencim bu kamptan bahsetmişti. Sonra ekonomik sıkıntılardan. Filistinliler sıfatları öğrenirken kötü sıfatları hep İsrail ile örneklendirirlerdi. Kırım Tatarı öğrencim ne Rusya'yı ne de Ukrayna'yı seviyordu. Garip bir şekilde hepsinin lanetine ortaklık ettim ben. Garip bir şekilde bu öfkeyi anladım. 

Halkları kayırmak değil ama bu öfkeyi iyi edecek tek bir anımız yokken iyi edemeyişimizi de anlıyorum. Sürekli parçalandığımı hissediyorum. Vicdanen rahatsız edildiğimi, taciz edildiğimi, asla normali bulamadığımı görüyorum. Ukrayna'nın işgali Afrin'e, Suriyeli mültecilere, Kürtlere, Türkiye'de yaşayan Tatarlara dokunuyor. Sonra bölünüp parçalanıyoruz. Öyle garip geliyor ki halkların düşmanlığı ve öyle de anlaşılır. Tek bir gerçek, tek bir kötü ya da tek bir iyi yok. Benim vicdanım delik deşik. Bu zamandan sağlıklı çıkacağımıza olan inancım azalmışken bu filmi görüyorum. Hayat travmalarımıza rağmen devam edecek. Yaşlılar ölecek gençler ise unutmayacak. Ve bu ateş Avrupa'ya asla sıçramayacak.

Yorumlar

  1. ateşin belki Avrupa'daki bir önceki dönemde gelmiş olması ve kavrulmuşluğun sınırları olabilir mi bu durum. Çünkü Avrupa'da ki o da bir bütün değil ihtilaller devrimler işkencelere dolu bir tarihi var. Yani burada artık kendimize Avrupa diye bir şey yaratıp sanki onu insanmışım bir yere affediyoruz ve artık onu-oradakini anlamayı hiç düşünmüyoruz. Bütün bir yazıyı çok beğenerek okudum sadece Avrupa ya da ah ulan kapitalizm ifadeleriyle karşılaşınca, kim bu Avrupa kim bu kapitalizm diye soruyorum ki bize yarattıkları hayali bir canavarla oyalanıyor muyuz diye anlayayım.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Sen nasıl yorum yapmak istiyorsan:

Seçeneklerden anonim olmayı seçebilir ya da sadece adını yazabilirsin. İstediğin sosyal medya profili ile giriş de yapabilirsin.

Bu blogdaki popüler yayınlar

NELYUBOV (SEVGİSİZ) FİLMİ YA DA KÖR KÖR PARMAĞIM GÖZÜNE

Feminist Filmler Listesi, Feminist Film Listesi ya da Kişisel Kadın Filmleri Listem

Ahmet Amca

DANTE'NİN CEHENNEMİ ve THE GOOD PLACE

Yeşilin Kızı Anne ya da artık Anne White An E