ENOLA HOLMES ELEŞTİRİ: SHAKESPEARE'İN KIZ KARDEŞİ JUDİTH'TEN SHERLOCK'UN KIZ KARDEŞİ ENOLA'YA

ENOLA HOLMES ELEŞTİRİ: SHAKESPEARE'İN KIZ KARDEŞİ JUDİTH'TEN SHERLOCK'UN KIZ KARDEŞİ ENOLA'YA


 SHAKESPEARE'İN KIZ KARDEŞİ JUDİTH'TEN SHERLOCK'UN KIZ KARDEŞİ ENOLA'YA

Virginia Woolf Kendine Ait Bir Oda kitabında Shakespeare'in hayali bir kız kardeşi olsaydı ne olurdu sorusuna yanıt arar. Sahi ünlü şair kadar yetenekli bir kız kardeş o dönemde yaşasaydı başına neler gelirdi? Woolf anlatır olacakları. Aynı şair ruha sahip bir kadın şairlikten uzakta şeylerle yetiştirilmek istenir elbette. Şiir kime ne katmıştır da bir kıza bir şey katacaktır. Birisi ile söz keserler, Judith de evden kaçar. Aklı tiyatro sahnesinde, şiirdedir. Burası pek tanıdık gelmiş olmalı bizlere. Evden kaçıp şarkıcı, oyuncu olmak isteyen genç kızların İstanbul'a kaçışı ile aynı anlattığım bu hikaye. Judith ise Londra'ya kaçar. Hayallerinin peşine. Buraya kadar kötü bir şey yok kanımca. Kişinin hayallerinin peşinden gitmesi her vakit desteklenmelidir. Lakin koşullar dediğimiz bir şey de vardır bu da öğretilmelidir. 

Judith'i elbet kimse ciddiye almaz. Kapılar yüzüne kapanır. Tiyatro sahnesi ve kadınlar, şiir ve kadınlar, okumak ve kadınlar imkansızdır anlayacağınız. Abisi gibi zeki, şair ruhludur da işte bu yeterli değildir. En sonunda acı bir son bekler onu.

Kim diyebilir ki Virginia abartmış, kötümserdir. Gerçekçidir Woolf. Ne değişmiştir? Elbet bir şeyler değişmiş olmalı, bırakalım da değişsin. Ama sandığımız kadar da çok şey değişmemiştir. Abilerimiz, kocalarımız, arkadaşlarımız Shakespear'ken biz hala Judith'iz. Kaç adım geriden başladığımız, yolda kaç farklı engele takıldığımız hakkında hala erkeklerin pek bir fikri yok. 

Şiir, sanat erkekler için bile zorken kadınlar için daha da zor. Yapılması kabul edilir, anlaşılır bir şey değil. Bir Shakespear evden kaçmaz bile çıkar gider. Dönüp ardına da bakmaz. Judith kaçar, kaçmak zorundadır. Arkasına baksa da ancak yaktığı gemileri görür. Kimilerimiz istemediği bir evlilikten kaçarken bir başka istemediği adama sarılır, kimisi okumak için kendini yollara atar, kimisi de bambaşka sebeplerden. Bir mücadele vermek alın yazımız sanki. Oysa çıkıp gitmek, nedensizce de olsa çıkıp gidebilmek gerekmez mi? Herkes için çıkıp gidebilmek savunulması gerek bir şey.

Sonra "Enola" adında bir film görürsünüz. Sherlock'un kız kardeşidir. Annesi feminizm uğruna kızını abilerine bırakır. Sherlock iyidir hoştur da sorumluluk almak istemez, diğer abi el ne dercidir kızı hanımefendi gibi yetiştirmek ister. Anne suçlanır. Kızını bırakıp gitmiştir, kızını bir hanım olarak yetiştirmemiştir, hep başına buyruktur. Herkesin kendi yolunu çizdiği bir hayatta Enola yalnız kalır ki zaten adını tersten okuyunca yalnız anlamına gelmektedir. 

Biz filmi Enola'nın ağzından izleriz. O anlatır hikayesini. Ama bu Enola'dan çok herkesin hikayesi gibi. O bir kere Sherlock'un kız kardeşidir. O feminist bir annenin kızıdır. Hayatında önemli olan iki insanın aynısıdır Enola. Enola aslında yoktur anne ve Sherlock vardır. 

Filmi görür görmez Woolf'un hayali Judith'i geldi aklıma. Woolf ne kadar gerçekçiyse bu film o kadar masalsıydı. Elbet masalsı bir anlatım tercih edilebilir bu kabul. Lakin feminizm sosuyla süsleyip ortaya gerçek bir karakter koyamamış olmaları da pek üzücü. 

Anne With An E'yi yazdığımda o masalsılık ne kadar hoşuma gittiyse bu filmdeki masalsılık o kadar çirkin geldi bana. Anne'nin gerçekçiliği masalsı olmasında gizliydi. Onu izlerken her zaman iyiler bir şekilde kazanır diyorduk. Bu filmde gerçekler bu kadar net gösterilirken bir anda nedenini bilmeden iyiler kazanınca hadi canım diyorsunuz içinizden ister istemez.

Film neticede hayat ne kadar da güzel, gökten üç elma düşmüş ile bitiyor. O zamanda bu şekilde biten bir hikaye. Sonra ayakları yere basmayan bir şeyler, sallanıp duruyor.

Masallar elbet iyidir. Ama masal ile gerçek arasındaki ayrım her zaman masalda vurgulanır. Gerçek hayattan kopuktur yine de inanırsınız. Ama gerçeği masalla karıştırarak vermek, gerçek bir hayatta bu kadar masalsılık vıcık vıcık bir romantizmden başka bir şey değil. Bu da bu filmi izleteceğimiz çocuklara haksızlık olur. Önce iyiler kazanır diyeceğiz sonra gerçek hayatta iyiler hep kazanmayacak. Bunu bir masalın içinde anlatsak bilirler ki bu bir masal. Ama her şeyi gerçek bir hayatta, bu sallanan masalsılık gerçek manada haksızlık. 

Kız çocuğum olsa izletirdim bu filmi. Derdim ki bu hayat bu kadar da kolay değil. Sen çalışacaksın, hep daha çok çalışacaksın ve bazen ya da çoğu zaman hayat sana istediğini vermeyecek. Bu bir gerçek ama ümitsiz olma. Bazen sonuçtan ziyade gittiğimiz yol daha önemlidir. Hayat kesintisiz bir yol. Sen yolda yürümene bak. İyi sonlar her zaman iyi değildir. Sen yürüyüşe odaklan. ENOLA HOLMES ELEŞTİRİ film eleştirisi tavsiye eder misiniz?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NELYUBOV (SEVGİSİZ) FİLMİ YA DA KÖR KÖR PARMAĞIM GÖZÜNE

Feminist Filmler Listesi, Feminist Film Listesi ya da Kişisel Kadın Filmleri Listem

Ahmet Amca

DANTE'NİN CEHENNEMİ ve THE GOOD PLACE

Yeşilin Kızı Anne ya da artık Anne White An E