Kayıtlar

KAĞIT BEBEKTEN KOLAJA ŞİVLİLİĞİN BİR İLGİSİ OLMALI

Resim
 KAĞIT BEBEKTEN KOLAJA ŞİVLİLİĞİN  BİR İLGİSİ OLMALI Geçen aylarda karton bebekler karşıma çıktı internette. Bu benim çocukken sahip olmak isteyip de asla sahip olamadığım bir oyuncaktı. Kıyafetler, pijamalar, mayolar karton bebeklere giydirilirdi. Her şeyi mümkün kılan bir sihirli oyuncaktı.  Çok küçükken babamın teyzesinin kızında görmüştüm. O kadar tutkulu oynamıştım ki en sonunda hırsız gelip almış dediklerini hatırlıyorum. Eve dönünceye kadar babamdan istemiştim. Sonra sanırım kimse almamıştı. Belki alınan bir şey de değildi, gazeteden kupanla veriliyordu. Unuttuğum o karton bebekler internette önüme düşünce bir kez daha o isteği içimde aynı şekilde istedim. Bugün Şivlilik. Konya'da üç ayların balangıcında kutlanan bir yerel bayram. Haneler kutularla çikolata, şeker alır ev ev dolanan çocukların poşetlerine, torbalarına bu ikramlardan koyarlar. Çocukken biz de ev ev dolaşırdık. Poşetlerimiz dolardı. Beslenme saatlerinde o topladıklarımızı yerdik günlerce. Bu geleneği...

KÖTÜ GİDEN EKONOMİ VE PAZARTESİ RUTİNİ

Resim
 KÖTÜ GİDEN EKONOMİ VE PAZARTESİ RUTİNİ Malum ekonomi sınırları zorlayacak kadar kötü. Kötü olmasının yanında ciddi manada yapabilecek bir şeyin olmaması da ayrıca zorluyor kişiyi. Bir şekilde insan ayakta kalmaya çalışırken üstten bir bakışla gelen öneriler insanı çileden çıkarıyor. Tek kötü giden de ekomoni değil üstelik. Belki de kötü gidişin son aşaması ekonomik oldu. Benim sözünü etmek istediğim şey maalesef bunlardan pek uzak değil. Beni dara düşüren bunlardan uzak kalamayışımız. Bir şey üretiyorsanız içinde bulunduğunuz her şey elbet sizi etkiliyor. Ama yapmanız gereken şeyleri yapamaz hale getiriyor. Bütün görme işiniz o şeye odaklandığı için sadece o şeyle ilgili olmaya başlıyorsunuz. İlgisiz olan şeyleri de o şeyle ilişkilendirip sağlıklı görmeyi yok ediyorsunuz. Bu da kanımca çıkmazı yeniden üretiyor, yarar sağlamıyor, öfke akışında hedef vurulamıyor.  Ben bu çıkmazı İstanbul'da metrobüse her bindiğim zaman yaşardım. Metrobüse binmek zorundaydım mesela. Alternatifim...

İMLEDİKLERİMİZ, KEHANETLER VE KAR

İMLEDİKLERİMİZ, KEHANETLER VE KAR Bir zamanlar- ki bu zaman dilimi 1990'dan başlayıp 2000 ile biter- her doğan çocuğun doğduğu zamanla alakalı olarak şansı ya da şanssızlığı olurdu. Eskiden okuma yazma bilenler çocuğunun doğduğunu nasıl kurana yazarsa aynı onun gibi bir imlemeden bahsediyorum. Bu imlemenin eriklerin çiçek açması, ineklerin doğurması, karıncaların topraktan çıkması gibi zamansallıkla alakası yoktur. Aile için önemli olan şans ya da şanssızlığı imleyen şeylerdir. Misal bir çocuk doğduğunda o yıl baba belediyeye işe girmiştir ve bu çocuğun şans getirdiğine ve o çocuğun şanslı olacağına işaret eder. Ya da bir çamaşır makinesi alınmıştır eve. Belki de benimki gibi dedem ve ninem hacdan döndüğünde bir doğum olmuştur ki bu da pek iyiye yorulmamıştır.  Bu imlemeler o zamanlar herkes tarafından yapılırdı. Bir arkadaşım ablası, kardeşi ve kendisinin doğumlarının neye denk geldiğini anlatmıştı bir keresinde. Bir çocuk doğuyor ve sen onun geleceği hakkında bir kehanette bulunu...

AYNI DENİZİN TUZU

Resim
 AYNI DENİZİN TUZU Bu kolaj serisinde Bu Denizin Tuzu adlı filmden esinlendim.  Mekanlar ve suretler bin parçaya ayrılıp kendini yeniden tanımladı. Farklı bir denizin ortasında gibi hissederken, aslında aynı denizde ve aynı tuzda bocalıyoruz.  Deniz ve tuz, suretler ve mekanlar, insanın varlığı ve parçalanması. Hepsi kendini yeniden isimlendirmek için bir arada. 13 Belki Hürrem Aşık Oynarken Halkevler'i Politiktir Brezilya Fönü ve Raks Yağlı Boyada Kuluçka Aynı Denizin Tuzu Oyunun Sırtı Semtlere Pazar Eridi  Balık Temrin Erimeden Önce

KÜFÜR ÜZERİNE SÖYLEV

 KÜFÜR ÜZERİNE SÖYLEV Yapacağınız kısa bir araştırma sonunda küfür ve argonun aynı kefeye konulduğunu ve tartışıldığını görürüz. Bu da var olana bakışımızı sorunlu kılıyor. Argo büyük oranda mecazilik taşır. Yani kapalı bir anlatımı vardır. Kullanılan kelimelerin çoğu kendi başlarına ayıp sayılmaz. Ve argo bir kesim tarafından kullanılan daha özel ifade şekilleridir. Küfür ya da sövgü ise açık bir şekilde ifade etme şeklidir. Bir kapalılık söz konusu değildir. Kullanılan söz kelime karşılığı olarak zaten ayıptır. Bu açıdan ikisi de ayıp sayılsa da ayrı tutulmalı ve ayrı ele alınmalıdır. Küfür olarak ifade edebileceğimiz sözcükler "sik, sik-, sıç-, orospu, am, yarak, taşak, pezevenk, gavat, puşt ve amına koy-" şeklindedir. Bu ifadeler ve türevleri bariz bir şekilde sövgüdür ve hiçbir kapalılığa yer yoktur. Verdiğim örneklerden iki farkli ifade şekli olduğunu görebilirsiniz ki bunlardan birisi fiiller diğeri isimlerdir. Ve aynı zamanda ahlaksal ve cinsel şekilde de ayrılabilir....

AÇIK UNUTULMUŞ MİKROFON ÜZERİNE

Resim
 AÇIK UNUTULMUŞ MİKROFON ÜZERİNE Handan Acar Yıldız'ın Ketebe'den çıkan Açık Unutulmuş Mikrofon kitabını almıştım. Taşınma sırasında kaybolmuştu, aylar sonra bulup okudum. Bazı kitaplar vardır cümlelerin altını çizersiniz, bazı kitaplarda kelimelerin bazen de öyle bütüncül olur ki kitap bir şeyin altını çizemezsiniz. Altını çizdiğim cümlelere dönüp bakmam ama neden çizerim bilmiyorum. Cemal'e kitabın yarısına gelince altını çizdiğim o cümleleri okudum. Çünkü kitapta öyle cümleler kanımca çok fazlaydı. Cemal okuduğum cümlelerden bazılarına 'romantik' dedi. Savundum o cümleleri, romantik değil, öykülerden bağımsız okuyunca öyle geliyor. Gerçekten de yıllarca öğrencilere bir kelimenin ne anlama geldiğini tek başına o cümleden çıkarmanız mümkün değil derim. Öykü okurken de sanırım cümlenin ne olduğunu öykünün tamamını okumadan anlamanız mümkün değil. Kitabın ismi ile bir yakınlık kurdum. Öykülerin isimlerine bakmadığım için bunun bir öykü ismi olmadığını düşündüm ilk ba...

BASTIM İSTİFAYI YA SONRA?

 BASTIM İSTİFAYI YA SONRA? Bir zamanın sona erdiğini bir an geliyor anlıyorsunuz. Böyle uzun bir zamana yayılmıyor kavrayışınız. Hani gece bir ayaz çöker, uzaklardan kar kokusu alırsınız da sabah uyandığınızda çatılar kardır öyle bir şey. Bu senenin başında devam edeceğimi sandığım, devam etmek için kendimi zorladığım okuldan istifamı vererek ayrıldım. Okulun üçüncü günüydü sanırım, seminer zamanıydı. Bahçede sigara içerek asma ağacına bakıyordum. Dedim burada ne işim var benim? Böyle bir soruyu sorunca arkası gelir, o yere bir daha adım atmak istemem. İstanbul'da da aynı soruyu sormuştum kendime. Sonra terk ettiğim yüksek lisansta da.  Eve gelince bir ağlamak tuttu beni. Bir çaresizlik hissi çöktü içime. Ne yapacağımı biliyordum da sonrası yoktu. Neticede bastım istifayı. Her sabah uyanıp çalışmak, düşük ücret, altı gün çalışmak değildi beni zorlayan. Bir şekilde arayan ve bulamayanın hikayesiydi. Tembellik değil de bir şekilde baş kaldırıydı. Alışmaktan korkmak, boyun eğmekt...

ORHAN PAMUK'TAN MARQUEZ'E ÜLKE İŞLERİ

 ORHAN PAMUK'TAN MARQUEZ'E ÜLKE İŞLERİ OÇA'nın okuma grubu sayesinde Sessiz Ev ve Yüzyıllık Yalnızlık kitabını art arda okudum. İki kitap arasında hiç bağ yokmuş gibi görünse de aslında çok ciddi benzerlikler olduğunu fark ettim.  Sessiz Ev Orhan Pamuk'un gençlik eserlerinden. Hani gençken bir heyecan olur içimizde, gözümüz yeni açılır, içimizde bir ateş vardır da herkese bildiğimiz gerçekleri haykırmak isteriz hah işte Sessiz Ev tam da bu minvalde bir roman. Roman İttihat ve Terakki zamanından seksen darbesine kadarki sürede geçiyor. Yani uzun bir zaman dilimi var. Ülkemiz her on yılda bir krizlerle boğuştuğu için siyasi malzeme bol, kaos bol. Pamuk da bu kaosu kullanıp dert edindiği ve aslında hepimizin bir yerinden dertli olduğu şeyleri kahramanların ağzından bize anlatıyor. Beş anlatıcımız var. Anlatıcıların ismi olmasa biz hepsini bir anlatıcı olarak görebiliriz. Zira olayların dışında üslup asla değişmiyor. Kitabı salt bir devri anlatıyor diye okuyorsunuz. Kahrama...
Resim
BU KALP SENİ UNUTUR MU'YA ALTERNATİF BİR SON Bu Kalp Seni Unutur mu,  Hatırla Sevgili'den sonra çekilmiş bir dizi. 80 darbesinden 2000'li yıllara kadar olan süreyi anlatmayı planlamış ama sadece 17 bölüm ekranda kalabilmiş. Bir dönem dizisi olsa da kostümler ve mekanlar abartılmamış. Belki bütçe yetmemiş belki de tercih edilmemiş. Böyle olması açıkçası daha bir güzel gelmişti bana. Daha yakın, daha bu döneme dönük ve tabi belgesel tadında.  Yakın zamanda bir kez daha izledim. Ardından Seksenler ve Doksanlar çekildi. Şöyle bir farklar dizildi zihnimde, durduramadım. Bir nevi kıyas diyelim. Doksanları sevmesem de Seksenler gerçekten hoşuma giderdi. Bu Kalp Seni Unutur mu'dan sonra biraz diğer dizilerden rahatsız oldum. Bir dönem var elimizde, çok karanlık bir dönem. Elbet özlem duyuyoruz, nostaljik olarak bakıyoruz o zamanlara. O dönemleri güzellemeye gidiyoruz. Ama bunu yaparken suya sabuna dokunmamak biraz o dönem yaşanılan durumlara hakaret gibi geliyor. Onca acı hiç y...

TUNUSTA BİR DİVAN VE YOK OLMAZ TAŞRA ÖFKEMİZ

Resim
 TUNUSTA BİR DİVAN VE YOK OLMAZ TAŞRA ÖFKEMİZ Taşra, merkez olarak konumlandırılan her şeyin dışında kalan demek. Yani dışarlık, yani dışarıda kenarda olan. Globalleştiğine inandığımız hatta pandemi ile birlikte çevirimiçi düzene geçen dünyada taşra-merkez kavramının kalmadığına inandırmaya çalışırken buluyoruz kendimizi. Oysa bu taşra-merkez gerilimi devam ediyor. Hafifledi mi? Bilemiyorum ama bir değişime uğradığı kesin. İşte bu dışarıda kalmışlığın verdiği eziyet de taşra öfkesini doğuruyor. Konya'da doğup büyümüş, merkezi olanla bağı kopuk insanlarla yaşamış birisi olarak taşranın olumlu ve de olumsuz her şeyini biliyorum. Bu taşra nedir diye sanırım düşünmem çok geç oldu ama öfkem çocukluktan beri vardı. Merkezde olan neyse hep dışına itilince bu öfke sizin çıkış noktanız oluveriyor.  Üniversiteyi de Konya'da okuyunca tabi taşralı sıfatı yapışıp kalıyor. Bir şekilde tırnaklarınızın dibini kanatarak bir şeyler yapıyor olmanız ve asla merkeze konumlanmış olana yetişemiyor o...

Bu blogdaki popüler yayınlar

Feminist Filmler Listesi, Feminist Film Listesi ya da Kişisel Kadın Filmleri Listem

Ahmet Amca

BİRTAKIM FEMİNİST DİZİLER

DANTE'NİN CEHENNEMİ ve THE GOOD PLACE

Çıkla Yemek, Sulumlamak, Suyaçan, Erişte, Tirit ve Yeni Taşra