Kayıtlar

gündelik etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

On Yılın Son Yazısı

Resim
On Yılın Son Yazısı Geçen yılın aralık ayında Patti Smith'ten etkilenerek Başka Kimsenin İstemediği Şeyler adlı bir yazı yazmışım. Son on yılın son senesine girmenin ve Çoluk Çocuk kitabının hatrına. Şimdi de son on yılın bitişi için yine Patti'nin bir kitabından etkilenerek bir şeyler yazmak istedim. M Treni adlı kitaba eylül ayında başlamışım. Son sayfalara gelince okuyamadım. Orhan Pamuk'un Manzara'dan Parçalar kitabında da aynısı olmuştu. Son beş sayfayı satır satır okuyarak günlere yaymıştım. Ama bu sefer üç ay boyunca bekledim ve hala da bekliyorum. Bitmesin diye mi yoksa başka bir sebepten mi hala çözemedim. Bir lanet gibi yapıştı yakama. Ne başka bir kitaba elimi sürebiliyorum ne de bir film izleyebiliyorum. Bu laneti kabul edip yavaş yavaş kitap değilse de makale okumaya başlayabildim. Sonra film yerine dizilere sardım. Bütün bunların yanında yarım kalmış örgümü tamamlamaya uğraşıyorum. Geçen yıl yazdığım yazıda yarım kalmış onca şeyi yazdıktan sonr

İkinci El Siteleri, Tüketme, Al Ver

Resim
İkinci El Siteleri, Tüketme, Al Ver  Evlendiğimiz ilk yılı bir ev nasıl idare ediliri deneyimlemekle geçirdik. Kira, faturalar ve tek maaş dengemizi oldukça bozdu. Düğünde takılanları bozdurup her ay maaşa takviye ederek ilk yılı atlattık. Aslında korkulacak bir şey yoktu ama insanın önünü göremediği o ilk yıl kaygısı yakamıza yapışmıştı bir kere. Ertesi günü düşünmeye başlamıştık. Dönüşü yoktu bu düşünmenin. İkinci el siteleri, ikinci el kıyafet siteleri, gardrops, dolap ikinci el çanta, ayakkabı siteleridir. İkinci yıl bir buçuk maaşla başladık hayatımıza. Her şey yolunda gibiydi. Ama ertesi günü düşünmeyi hala bırakabilmiş değildik. İlk maaşımdan sonra alışveriş yapalım dedik. Bir de baktık ki biz bir yıl hiç kıyafet alışverişi yapmamışız. Konya'dan bit pazarından aldıklarımız ve Şaşıfelek'ten kalanlarla idare etmişiz. Eksikliğini de çekmemişiz, düşünmemişiz. Bir yıllık bir aradan sonraki ilk alışverişimiz benim için travma oldu. Düşünün bir yıl bir alandan tamamen u

MUHAFAZAKÂR 14 SEKÜLER 7

Resim
MUHAFAZAKÂR 14 SEKÜLER 7 Bir yazıda, muhafazakâr yayın evlerinden çıkan genç yazarların diğer yayın evlerinden çıkan genç yazarlar kadar kıymetinin bilinmediği yazıyordu. Bunun üzerine benim kafamda muhafazakârlar ve sekülerler at koşturmaya başladı. Her ne kadar insanları bu denli ucuz bir şekilde sınıflandırmayı ayıp saysam da onların kendilerini çok rahat sınıflandırdıklarını görünce ben de sınıflandırmak zorunda kaldım. Konumuz muhafazakâr ve seküler yazarlar ve okuyucular. Yıllardır ben bu iki kesim tarafından da pek kabul görmedim. Muhafazakârlar bana hep seküler dediler, sekülerlerse hep muhafazakâr. Her iki tarafa da göz kırpıp her iki tarafı da bağrıma bastım ben. Bir yere ait olamamak sayesinde her iki kesimi de gözlemleme şansım oldu. Şimdi birazcık bu gözlemlerden bahsedeyim. Kendini muhafazakâr olarak tanımlayan okur hem kendi mahallesinden yazarları okur hem de karşı mahalleden yazarları okur. Ama seküler insan asla muhafazakâr bir yayını okumaz muhafa

BİT PAZARLARI VE DELİLER

Resim
BİT PAZARLARI VE DELİLER No.51 zamanlarıydı. Kafenin hemen arkasındaki sokağa bit pazarı kurulurdu. Bir gün Cemal beni de götürdü yanında, sonra her pazar beraber gitmeye başladık. Bu bir delilik halidir aslında. Bir şey almak için değil sadece bir şeyleri görmek için gidersiniz. Bir nevi bir filmdir göreceğiniz. Kostümler, dekorlar, oyuncular ve bizim gibi bir sürü figüran olur her hafta. Tam bir cümbüş, curcuna. Kim tezgahını nereye kurar, kim malın değerini bilir, kim bilmez, kimin malı çalıntıdır, kimin malı kıymetlidir hemen öğrenirsiniz. Asla indirim yapmayan antikacılar vardır mesela. Bunlar koleksiyoncudur. Bir lira in desen inmez aynı mal senelerce tezgahında durur. Tok satıcıdırlar, elindekini satmak istemez, nesneyle duygusal bağı vardır bir türlü vedalaşamaz. Bu antikacılarla ancak sohbet edilir ki tabi sohbet etmeyi seviyorsa yoksa tezgaha uzaktan bakarsın bazen de gaflete düşer fiyat sorarsın, aldığın cevap hep seni mutsuz eder ve tezgahtan uzaklaşırsın. P

DOKSANLARIN BAŞINDA DOĞMA NEZAKETİ

Resim
DOKSANLARIN BAŞINDA DOĞMA NEZAKETİ Babam bir işçiydi. Annem ise bir ev kadını. Dört çocukları var. En büyüğümüz doksan yılında doğmuş en küçüğümüz doksan beş yılında. Zor şartlarda geçti çocukluğumuz. Ülkenin durumu zordu çünkü. Annem ve babamın gençlikleri de zor geçti tabi. Hal böyle olunca anne ve baba olarak bizim okuyup devlet memuru olmamızı çok istediler. Seçme şansları hiç olmamış onların aslında bize de pek seçenek sunmadılar. Dedim ya ülkenin durumu zordu. Neticede dört kardeş iyi kötü okuduk. Ailemizden iki kişi öğretmenlik bitirdi. Devlete kapak atma düşüncesiyle. Bu düşünce tabi babama aitti. Biz hep daha farklı şeyler düşlerdik. Bizim düşlerimizi olduracak güçleri olmayınca biz de babamızın sözünü dinledik galiba. Sonra iki kardeş de atanamadık. Erkek kardeşim polisliği denedi ama o da olmadı. Ben çok ısrar etmedim Allah var memuriyette. Ama bir ara sırf babamın yüzü gülsün, gönlü olsun diye atanmayı düşündüğüm de olmadı değil. Neticede memurluktan hatta öğr

Farklı İnsanlar Mahallesi'nden Sizin Mahallenize

Resim
 Farklı İnsanlar Mahallesi'nden Sizin Mahallenize Yirmi altı yaşıma girdim iki gün önce. Şimdi gecenin bu vakti ahlak anlayışımı sorguluyorum. Bunu arada yapmak bana iyi geliyor. Yirmi dört yaşındayken çok korkmuştum bu hayatta. Hayat sanki beni tehdit ediyordu. Artık yolun yarısı burasıydı. Bu saatten sonra bana biçilmiş normal olan hayatı yaşamalıydım. İnanın o normal hayatı denedim. Kpss dersanesine gittim, yüksek lisansa başladım. Sonra bir ara ipler koptu ve hepsini bıraktım. Ben normal olan hayatı yaşamaya başlayınca anormalleşiyorum. Bunu kendime yapmaya hakkım yoktu ve yapmadım. Geçen gün birilerinin benim için farklı olmaya çalışıyor dediğini duydum. Birileri hep bana bunları söylerler. Farklılıktan kasıtları nedir ne değildir anlayamıyorum.Sorun şu ki ben bu insanların ismini, şeklini dahi bilmem ama onlar beni biliyor, buluyor ve beni yargılıyorlar. Bu durum beni düşündürmeye başladı. Acaba farkında olmadan bir yanlış mı yapıyorum diye. Ama neticede insanım

Çıkla Yemek, Sulumlamak, Suyaçan, Erişte, Tirit ve Yeni Taşra

Resim
Çıkla Yemek, Sulumlamak, Suyaçan, Erişte, Tirit ve Yeni Taşra Yaz tatili başlar başlamaz ablamla birlikte köye teyzemlere giderdik. Amcamla teyzem evliydi. Üç çocukları vardı. En küçük halam da neredeyse bizlerle yaşıt  kadar küçüktü. O da bize katılırdı.  Hepimiz çocuk ve yetişme çağlarında olduğumuzdan pişirilen yemek kimseyi doyurmazdı. O yüzden galiba hep uyarılırdık " Ekmeği katık edin .", " Çıkla yemeyin ." diye. Bir gün çıkla kelimesini şehirli arkadaşların bilmediğini fark ettim. Çıhla ya da çıkla sade, arı anlamına geliyor. Yani teyzem ekmeksiz yemeğin diyordu. Ben o zamandan beri bir yemeği ekmeksiz yediğimi hatırlamam. Bir yemeği ekmeksiz yemek o yemeği hiç yememek gibi geliyor. Birine misafirliğe gidince de ilk önce evde ekmek olup olmadığını sorarım, çünkü yakın zamanda ekmek alışkanlığı terk edildi malumunuz. Çünkü ekmek varsa doymak kolaydır. Zeytin, peynir koyarsın yanına ve doyuverirsin. Ama en leziz yemekler ekmeksiz yediğimde beni aç b

Belki Bir Gün Yorgun ama Alışmamış Oluruz

Resim
Belki Bir Gün Yorgun ama Alışmamış Oluruz Metrobüse gitmeye çalışırken durakta aklıma üşüşen ve gitmeyen ve gideceğe de benzemeyen bir yığın düşünce bana dedi ki yaz.   Hayat, insana Tanrı'dan gelen vahiyler sunmuyor. Oysa bir kadın peygamber olabilseydi ne güzel olurdu, diye de düşünmüştür kadınlar. Bir kadın başkan da olurdu hadi peygamberi geçtim. Ama bunlar birazcık zor meseleler.  Artık bilmelisiniz ki biz metrobüsün son durağına yakın olan bir yerde oturuyoruz. Esenyurt - Kıraç. Ne Esenyurt'un içinde ne Beylikdüzü'nün ne de Büyükçekmece'nin. Hepsine yakın ve hepsine uzak bir konumda. Aslında uzaktan bakınca bir Türkiye mozaiği gibi. Romanlar, Kürt'le Türk,   Aleviler, Sünniler karışık karışık yaşıyorlar. Mahallede hepsinin ayrı kahvesi var. Kahvelerin ismi de mensup oldukları grupları yaşatma derneği şeklinde bir tamlamaya sahip. Ve her kahvenin camında o grupların memleketlerine ait ilçelerin isimleri yazılı. Otobüs bileti de satıyorlar.  Kims

TAŞRANIN DA TAŞRASI

" Belki şehre bir film gelir Bir güzel orman olur yazılarda" Dün Konya'da tanışıp dost olduğum Büşra ile Taksim'de çay ocağında oturup dertleşirken konuştuklarımızdan aklıma düştü taşralı olmak. Büşra Sinopludur, ben Konyalı. İkimizde taşrayız anlayacağınız. Ve benim etrafımda herkes taşralıdır. Yıllarca taşrada yaşamış insanların şehirli arkadaşları pek olmaz. Bizler eğitimimizi tamamlayıp böyle büyük şehirlere göç ettiğimizde yüzümüze vurulmasa da bir yanıyla hep içten içe hissettirilir taşralık. Aynı kitapları okumuşsunuzdur, aynı filmleri izlemişsinizdir, belki siz daha iyi bir üniversite eğitimi almışsınızdır ama bunları yaptığınız coğrafya sizi onlardan ayrı konumlandırır. Peki nedir bu taşra? Kutsal kurum TDK der ki: Taşra,  Bir ülkenin başkenti veya en önemli şehirleri dışındaki yerlerin hepsi, dışarlık'tır.  Hımm, o zaman Türkiye'de İstanbul, Ankara ve İzmir'in dışında kalan bütün şehirler taşra kabul ediliyor. Peki benim taşram nedir?

Peşin Fiyatına Dokuz Taksitle Düğün

Resim
Peşin Fiyatına Dokuz Taksitle Düğün "İşsizdik biliyorduk Çaresizdik biliyorduk Yine de çok seviyorduk" İnsan evladı niçin evlenir? Bizim için bu sorunun cevabı fazla açıktı, bir evimiz olsun diye. Düğün neden yapar peki? Bizim için düğün yapmak eğlenmekti. Düğün neyle yapılır? Tabi parayla. Paramız var mı? Paramız yok. O zaman ne yapmalı? Parasız yapılabilecek eğlenceli bir düğün. Peki nasıl? İşte bu yazı bu nasılı anlatacak. Bizim düğün hikayemizi. Başlıyoruz. Cemal'le nişanlandık iki Ekim'de. No.51'in bahçesinde bir nişandı. Kafe zaten bizimdi. Arkadaşlarımız yanımızdaydı. Bir nişan pastası yetmişti. Yüzükler kesildi, göbekler atıldı.Ufak tefek bir şeyler takıldı ve biz resmi bir şekilde sözlenmiş olduk. Nişan sonrası o dayanılmaz hafiflikle birlikte nişanda takılan nakit parayı (750 tl kadar) alıp İstanbul'a tatile gittik. Gezdik eğlendik. Umut Çay Evinde oturup hesap yapmaya başladık. O an benim en dramatik anlarımdandır.

Her Şey Yoluna Girecek Gençler: Yaygın Anksiyete Bozukluğu

Resim
Her Şey Yoluna Girecek Gençler: Yaygın Anksiyete Bozukluğu Çok küçük yaşlardan beri bir kaygı problemim var. Tabi küçükken insan bunu fark edemiyor. Fark etmesi gereken annem ve babam da bu konulardan oldukça uzak olduğu için ergenlik dönemine kadar bu kaygılarla kendi başıma kaldım. Çocukken bazı zamanlar boğulacak gibi hissederdim. Küçüksün ve korkuyorsun ve baş edemediğin şeyin ne olduğunu bilmiyorsun. Lise birinci sınıfta durumun farkına kendim vardım ve anneme "Anne ben iyi değilim beni doktora götürün." dedim. Annem korktu ve reddetti. Benim derslerim iyiydi, aklım başımdaydı ne doktoru? İkinci sınıfın başında artık tamamen kendimi kaybettiğimi hatırlıyorum. Bu süreç çok zordu. Okula gitmeyi bırakmıştım ve babam buna şiddetle karşı çıkıyordu. Annem çaresizce yanımda durmaya çalışıyordu ama sorunun kaynağı neydi kimse bilmiyordu. Ailede herkes öğrendi. Doktora götürdüler. Çeşit çeşit doktor gezdim. Açıkçası kimse bana hastalığımın ne olduğuyla ilgili açı

TOPLAYICILIK VE İSTİFÇİLİK SANATI ÜZERİNE

Resim
Son yıllarda yükselişe geçen minimalist felsefeden aşağı yukarı herkes haberdardır. Ne var ki benim gibi gördüğü her şeye saldıran, otu çöpü evine dolduran, atmak konusunda sıkıntılar yaşayan, üreteyim de üreteyim diyen insanlar için minimalizm birazcık imkansız kalıyor bu konuda. Gittiğim her yerden bir şeyleri yanıma alırım. Sanki o nesneler olmasa orada yaşadığım zamanı unutacakmış gibi hissederim. Bir nesne almak yetmez bazen ve gittiğim yerleri ve orada gördüğüm şeyleri ayrıntısına kadar not ederim. Bazen dakikaları bile not ettiğim olur. Evli değilken, bir evin düzenini sağlamak benim görevim değilken her şeyi alır ve odama istiflerdim. Bu istiflemeyi de bir gün düzenlerim diye yapardım. Ama o düzenleme zamanları gelmek bilmezdi ve nihayet düzenleme yapmaya başlayınca başarısız olurdum. Evlilik sayesinde ya da uzak bir şehre taşınmak sayesinde bu zamana kadar odama yığdığım her şeyden bir nevi kurtuldum. Yanıma alabileceğim ve almak istediklerimi alarak. Diğerleri hala ann

TAŞINDIK EY HALKIM BU BİR İSYANA TEŞVİKTİR

Resim
31 Temmuz günü evlendik. Ertesi gün otelden çıkış yaptık ve ufak tefek eşyaları toplayıp Konya'dan İstanbul'a hareket ettik. İstanbul'da bir ev tutmuştuk görmeden.  Amaç Konya'dan hızla uzaklaşıp kendimizi metropole atmaktı. O zaman düğün ertesi balayı niyetine eşyasız ve yerini bilmediğimiz bizim olan ama hiç görmediğimiz eve gitmeliydik. İki adet kedi de cabası. Gece çıktık yola. Yedi kiloluk oğlum kucağımda kilometrelerce gitmek işkence gibi gelmedi. İnsan gençse, kanı kaynıyorsa, ayaklarının elverdiği ve gözünün kestiği kadar gidebiliyor yolları. Bunu o gece daha iyi test ettik. Sabah Esenyurt'a geldiğimizde en zoru evi bulmaktı. Emlakçıya bir türlü ulaşamadık. Kucağımızda iki kedi ve uyanırlarsa ortalığı ayağa kaldıracaklar. Esenyurt'ta her ev birbirine benzer. Dışı beyaz, altın yaldızlı ve çatıkatlı evler. Bir buçuk saat sonra evi bulma sevinci. Eve girince yanımızdaki çadırı serdik yere ve uyuduk saatlerce. Çünkü rahatlamıştık bir kere bu bombo

Bu blogdaki popüler yayınlar

NELYUBOV (SEVGİSİZ) FİLMİ YA DA KÖR KÖR PARMAĞIM GÖZÜNE

Feminist Filmler Listesi, Feminist Film Listesi ya da Kişisel Kadın Filmleri Listem

Ahmet Amca

DANTE'NİN CEHENNEMİ ve THE GOOD PLACE

Yeşilin Kızı Anne ya da artık Anne White An E